Deniz, güneş ve biz
"Ya Cesur!" öfkeli, hırçın bir bağırıştı dudaklarımdan kaçan. Kaşlarım çatılmış elinden kurtulmaya çalışarak debelendiğimde çenemi canımı yakmadan hafifçe tutuyor, avucuna doldurduğu soğuk suyu yüzüme çarpıyordu. "Yeter! Yeter Allah aşkına yeter yapma şunu!" parmaklarımı bileğine geçirerek tutmak istediğimde gözlerimi su damlalarının ardından zorlukla aralamış derin bir nefes çekmek isterken başımı çevirdiğimde bir kez daha yüzüme su vurmuştu.
"Daha dur," kızgındı sesi. "ben göstereceğim sana bu akşam yaptıklarını. Sen bir ayıl." hafifçe sert çıkan ton ile ürperdiğimi hissedebiliyordum ancak yüzüme vurduğu soğuk su öylesine titretiyordu ki söyledikleri şu an pek umurumda değildi.
"Yeter! Lütfen, yemin ederim kendimdeyim." başımı bir kez daha çevirdiğimde kendisiyle lavabo tezgahı arasında sıkıştırmıştı. Kaçamıyordum da habire su vuruyordu yüzüme.
"Daha ayılamamışsındır." çok kızgındı.
"Tamam." dedim boğukça. "Tamam lütfen, canım acıdı." bileğini tutmaya çalıştığımda keskin gözleri ruhumu dahi titretmişti. Kuzguni bakışları öylesine sertti ki, dudaklarımda kesikçe kaldı nefesim. "Kaç kadeh içtin?" ağırca yutkundum. Su banyoda rahatsız edici bir yankı uyandırmaya başladığında kısık bir tonda kaçtı kelimelerim.
"Bilmiyorum." gözleri öyle mi diyordu. Gözlerimi kaçırdım, yutkundum. "İki." dedim sessizce.
"Ahu." kızıyordu, beni daha da ürpertiyordu.
"Tamam dört ama yemin ederim o son kadehi içmedim." şüpheciydi, hoşuma gitmedi.
"Açılmamış şişeden mi içtin? Ya da kadeh miydi? Ahu sessiz kalma." dedi daha sert bir tonda. Öfkesini de görüyordum kızgınlığını da.
"Benimle bu tonda konuşamaz-"
"Kaç kadeh Ahu?" tok, baskıcı bir tondu.
"Dört." sabır dilercesine bir soluk verdi, nefesi yüzüme çarptı. "Açık şişelerden üç, kadehle dört viski." hıçkırdım. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda gözlerinden geçen şey canımı sıkmış, bir arada kalış ile düşüncelerinin zehri sanki ellerini buz kestirmiş gibi iri yarı bedenini kaskatı kesmişti.
"O kadehteki viskiyi mi içtin sen?" ürpermekten de öteydi hissettiğim. "Ahu bana bir cevap ver."
"Çocuk gibi azarlayacak mısın? Kötü bir şey-"
"Kadehteki viskiden içtin mi?" dedi tane tane bastıra bastıra. Bir endişe ve ihtimali düşler gibi.
"Evet-" cümlemin bitmesine dahi izin vermedi. Büyük eli ensemi kavramış saçlarımı avucuna alarak başımın arkasına bastırdığında bedenimi kontrol altına aldı, yüzümü lavaboya eğmiş, iki parmağı dudaklarımı sertçe aralayarak ağzıma girdiğinde boğazıma itmişti.
İğrenç.
Bir öğürt ile ellerim soğuk mermeri kavradığında gözlerim acıyla yaşarmış bir kez daha parmaklarını boğazıma ittirdiğinde midemi alt üst ederek kusmuştum. Midemdeki kasılma canımı yakıyordu. Mermeri can havli ile kavramaya çalışmam dahi sert ve öfkeli söylemlerinin sonunu getirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...