BÖLÜM 82: "İKİLİ OYUN"

11K 502 257
                                    

Yakalanmak yok.

Daha yavaş gezdirdim parmağımı yumuşacık saten çarşafın üzerinde, dokundukça içine çekiyor ılık bir esinti gibi soluklarım dudaklarımdan sızarak açık camlardan bedenimi sarıp sarmalayan yaz esintisine eşlik ediyordu. İki yana çekilmiş tül perdelerin esinti ile hafifçe dalgalanarak odanın içerisine doğru uçuşması ruhumdaki baharda gülümsetti beni. Öylesine derin bir soluk doldurdum ki ciğerlerime, burada olmasa dahi mest oldum kokusunda, her köşeye sinmiş gibi sızdı ona hapsolmuş tenime, bedenime, ruhuma, gönlüme. Parmak uçlarımdan harelerime sunulan keskin çehresini çizmeye çalıştım gece gibi koyu dönüp durmaktan kırışan çarşafın ona ait olan kısmına. Güldüğünde hafifçe kısılan göz çehresi, dokundukça tutulduğum pürüzsüz yanakları, her baktığımda, tattığımda, öptüğümde orada can bulduğumu hissettiğim hafifçe kırmızıya çalan dudakları, kızgın olduğunda keskinleşen çenesi, ve kesilen su sesi.

Hafifçe aralık kapıdan duyduğum su sesi sonunda kesilmişti, dakikaları saymayı bırakalı biraz oluyordu. Ona benziyordum, yanımdan kalktığında kendimi boşlukta hissediyordum, yapayalnız kalmış gibi, tüm dünya silinmişte, içine bir ben hapsolmuşum gibi. Yine öyle oldu, yarım saat önce saçlarıma kondurduğu küçük bir öpücük ile yataktan kalkmış, dün benim yüzümden alamadığı duşu için kendisini banyoya atmıştı. Gittiğini anladığımdan beri kollarım arasındaki yastığını oymuş gibi sarıp sarmalamış, çıkmasını beklerken sanki yüzünü unutacakmışım gibi harelerimin önündeki eşsiz görüntüsünü yatağa kazımıştım. Bu küçük bir çocuğun neşesine büründüğümü anımsatacak kadar gülümsetti.

Kurumaya yüz tutan dudaklarımı birbirine bastırarak küçük hışırtı seslerini dahi duymaya çalıştım. Havlusunu beline doluyor olmalıydı, siyah renkte bir havlu ile kuzguni saçlarını öylesine kurulamış, havluyu geniş omuzlarına atarak banyonun kapısını aralamıştı. Kapı aralandı, zihnimde canlandırdığım tahminler dipsiz bir kuyuya düşmeden yakalandı. Uyuduğumu zannediyor olmalıydı ki gölge misali attı her adımını, ancak dudaklarında tutturduğu keyif dolu melodi ile tebessümüm sıcacık oldu. Yaz günü kavrulduğumu onun sayesinde hissettim. Odanın kapısını yavaşça açtığında hasrete düşkün benliğimi ona kavuşturdum. Omuzum üzerinden dönerken dudaklarımın aralık hali öylece kalmış, bedenim boşluğa düşerken kibritin tenime dokundurulduğunu tadacak kadar alev almaya itilmiştim.

Bu benim için çok fazlaydı. Çok hem de. Her sabah bu görüntüye şahit olacaksam sırf bunun için bile altı da kalkabilirim. Her sabah bu... nefesimi neden tuttuğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Belki, belki kuzguni saçlarından süzülen damlanın köprücük kemiğinden sert göğüs kaslarına dokunarak parmak uçlarımı dahi sızlatacak bir yavaşlık ile karın kaslarına, dün öperken günaha davet ettiğim bronz teninin her santimini hissederek kasıklarına ve oradan koyu gri renkteki havlusuna karışıp kaybolması yüzünden olabilirdi. Ya da havlusuna utancımı tatmaktan çok uzakmış gibi bakmamda ihtimaller arasına girebilirdi. O, o çok seksi gözüküyordu. Çok değil, çok çok fazla seksi gözüküyordu.

"Günaydın." dedi onu izlerken edepsiz hale bürünen beni göz hizasına aldığında ancak bir karşılık vermedim burun kıvırarak diğer tarafa döndüğümde omuz silkip kollarım arasındaki yastığa sarıldım. "Bana sırtını dönmen hiç hoş değil." adımlarını buraya doğru attı, harelerim açık camdan dışarıya çevrilirken iki elini de yanıma yaslayarak üzerime eğildiğinde kuzguni saçlarından süzülen damlalar yanağıma, kirpiklerime ve dudaklarıma düşerken bakmadım ona, ancak güldüğünü hissedebiliyordum, dudaklarının kenarı kıvrıldı, usulca yanağımı öperek çeneme oradan ise boynuma kaydığında altımdaki çarşafı kavradığımın farkına varamıyordum. "Güzel sevgilim küsmüş mü bana?" hak ediyordu. "Bir tanecik kardelen çiçeğim sessiz kalıp beni çileden mi çıkarmak istiyormuş?" dudaklarını milimler ile kaydırarak öptü çehremi, parmaklarım uyuşuyordu yutkunmamak için kendimi tutuyordum, onu dönüp öpmemek için büyük bir savaş veriyordum. "Nasıl da güzel tenin." damlalar huylandırıyordu, yarı çıplak bedeni neredeyse üzerimdeydi ve ben nefes alamıyordum. "Nasıl da güzel her santimin."

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin