BÖLÜM 32: "DÜŞLERİN PUSLU SARMAŞIĞI"

17.4K 750 185
                                    

Ruhum her gün daha deli.

Anneme benzemek. Sanırım hayatım boyunca duyduğum en güzel sarf ediş olabilirdi. Onun suretini taşımak ve hislerini kaburgalarımın altındaki parçaya ait kılmak yaşamım boyunca bende kalan güzel izlerdi. Saçlarımız, gözlerimiz ve yüz yapımız aynıydı. Bunu çocukken dahi fark edebiliyordum. Belki de insanların bazen bana nefretle bakmasının sebebi bizden kopup giden anneme benzememden kaynaklıydı. Ancak ben bununla gariptir ki gurur duyuyordum. O eşsizdi, herkes için olmasa bile benim için eşsiz bir kadındı.

Her ne kadar dilinden döktükleri hâlâ daha kulaklarımda yankılansa da yeri sarsılmayacak tek insandı.

Ona benzediğimi Cesur'dan duymak ilk kez içimdeki kırıkların yerinden oynamasına sebep olmuştu. Hayır, bu hüzün ya da melankolik bir durum için değildi. Beni ilk kez ruhumu sarıyormuş gibi hissettirmişti. Belki koca bir saçmalıktan ibaret olabilir ancak hislerin derinliği her şeyi sineye çekecek kadar beni etkilemişti. İçimdeki küçük kız çocuğu annesinin ilk kez güzel bir şekilde anılması ile yüzüne bir tebessüm yerleştirmişti.

Ancak uzandığım yerde beni etkisi altına alan sarf ediş yerine sürekli rahatsız hissettiren şeyler varken aklımda ne Cesur'un mesajları kalıyordu, ne de göz kapaklarımın ardındaki isyan diniyordu. Sabahın kör bir vaktinde apartmanın içerisinde yankılanan sesler her ne kadar beni isyana sürüklese de belli ki birileri taşınıyordu. İnsanların işlerine karışmamak adına sakin kalarak üzerime örtülen pikeyi biraz daha çektiğimde sesleri duymamak adına bir çaba sarf ettim.

Bu bir işe yaramış mıydı? Koca bir hayır. Kendimi düşünmeyi bıraktığım yerde içeride dün geldiğimizden beri deliksiz yatan Ata'nın uyanmasını istemiyordum sadece. Dudaklarım arasında sesli bir soluk firar etmişken merakıma yenik düşerek üzerimdeki örtüyü bir kenara savurduğumda üzerime yapışmış kıyafetlerime lanet ederek uzandığım koltuktan ayırdım bedenimi. Bu halde olmak sadece sefilmiş gibi hissetmeme sebep oluyordu.

Es geçemezdim. Bu yüzden kendime bir an önce bir şeyler almalıydım, ya da yaşam alanı oluşturmalıydım. Ancak önce bu gürültünün hangi kata ait olduğuna bakmam gerekti. Yüzüme dağılan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak her daim buz kesen parmaklarımı göz kapaklarıma bastırdığımda biraz olsun buğusu geçen görüşüm ile parmak uçlarımda yükselerek kapı deliğinden baktım dışarıya. Yukarıya doğru gelen sesler ile çıkıntılı köşe merdivenleri görmemi biraz olsun engellerken kısa sürede görüş açıma giren birkaç işçi ve eşya taşıyan nakliyecilerin rotası evim olurken bu görüntü kaşlarımın şiddetle çatılmasına sebep oldu.

Benim evime birileri mi taşınıyordu? Bu koca bir saçmalıktı ve şu an ayakkabılarıyla evime giren adamların rahatlığı hırsla kapıya asılmama sebep olmuştu. Üstümün ne halde olduğunu dahi umursayacak bir durumda değilken ayakkabılarımı gelişi güzel giydiğimde evime adımladım. Uzun zaman sonra buraya girmek sanki ruhum sarmaşıklar ile sarılmış gibi beni boğmaya başladığında genzimi yakan yeni boya kokusu neler olduğunun hesabını sormam için beni tetikliyordu.

İçeride kendince konuşan ustaların ve nakliyecilerin yanına doğru ilerdim. Salonumun kırık camları yerine yenileri takılmıştı, bomboş olan evim buz kesmişken yerleştirilen sıfır eşyalar ile yüzüme sinen öfkenin kokusu buram buram sesime yansıdı.

"Ne oluyor burada?" varlığımı yeni fark eden adamlar işlerini yarıda bırakarak döndü bana doğru.

"Ablacım eşya taşıyoruz görmüyor musun?" otuzlarının sonundaki adamın sesi yorgun bir halde çıkarken eli beline gitmiş ve sızlanacak hale gelmişti yüzü. Yorulduğu her halinden belliydi.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin