Düşman değil, aşık olalım.
Gözaltına alınmıştım.
İki saati aşkın süre önce ifademi vermiştim, polislere o herifin beni rahatsız ettiğini ve durumlar kontrolden çıkmaya başladığında ise kendimi korumak adına karşı çıktığımı ifade etmiştim, ancak onlar birde Sezgin denen şerefsizin ifadesini almaları gerektiğini, ve şu an konuşamayacak kadar kötü durumda olduğu için beni bir süre nezarethanede tutacaklarını söylemişlerdi. İlk duyduğumda çokça tepki göstermek yerine sessiz kalmıştım.
Ancak ben sessiz kaldığım için Ata ve Cesur'un çileden çıkmasına ramak kalmıştı. Cesur'u dahi dinlemiyorlardı, içeride işler karışıktı ancak beni buradan çıkartmak isteyen adam şimdilerde merkezi birbirine katmış gibiydi. Sesler öylesine yüksekti ki onları duymaktan geri kalmıyordum ancak hemen yan tarafımda, sanki nezarete atılmamışız gibi şarkı mırıldanan Alina usanmışçasına ellerimi yüzüme kapatmama neden oluyordu.
Evet o da buradaydı. Hemen yan tarafımda duruyordu ve geldiğinden beri ağzını bıçak açmazken şimdilerde şarkı söylüyordu. Kimse normal değildi burada.
"Aşkın mahpushane, içinde ben mahkûm, saçların parmaklık, gözlerin gardiyan olmuş." bacağını ritimle sallıyor, sanki normal bir yerdeymişiz gibi gülüyordu. Alkollü olup olmadığını kontrol etmek adına başımı hafifçe ona çevirdiğimde başını duvara yaslamış gözlerini kapatmıştı.
"Alina." dedim fısıldar bir halde, iyi olup olmadığını anlamaya çalışırken kaşlarını çatarak söylendi.
"Şşt! Ortama ayak uyduruyorum." umutsuzca önüme dönerek başımı onun gibi duvara yasladım. Uzun süredir buradaydım ve duvarlar artık üzerime gelmeye başlamıştı. Gergin halimden kurtulmaya çalışsam da başarılı olduğum söylenemezdi ve ben kimseyi göremedikçe bu durum daha da kötüleşiyordu.
"Seninle böyle bir gün hayal etmemiştim, yemek bittikten sonra sen, ben ve Ata birlikte oturmaya devam edecek hatta daha da eğlenecektik ama..." sanki inanamıyormuşçasına etrafına bakındı, kısa bir süre bekledikten sonra da dudaklarından garip gülüşünü savurdu.
"Nezarete düştük." daha çok güldü, onun gülme sesleri kulaklarımda yankı yapmaya başladığında dudaklarımın kıpırtısına engel olamadım.
"Benim yüzümden burada olduğun için zaten pişmanım, bir de tuz biber olma lütfen."
"Saçmalama, hem seni o itlerin elinde tek başına mı bırakacaktım? Fena mı oldu bir ziyaret etmiş oldum burayı da." başımı duvardan çekerek ona döndüm hayret edercesine, yeşilleri yüzümde dolaştığında açıklık getirmesi gerektiğini anlamış gibi araladı dudaklarını.
"Iı şey, köpeğime çarpan herifi dövmüş sonra da iki gün burada kalmış olabilirim." Ata'nın bahsettiği tanışma hikayesinin devamı buydu demek ki. Dışarıdan bakılınca oldukça nazik ve kibar birisi olarak gözüküyordu ama saatler içerisinde onu tanıdıkça hem o yönünü hem de gücünün bir kısmını görmüştüm. Beni o halde gördüğünde bir saniye dahi şüphe etmeden adamın üzerine atlayarak yere sermişti. Sanırım Alina'ya karşı kanım fazlasıyla ısınmış hatta kaynamış dahi olabilirdi.
"Teşekkür ederim, en azından diğerleri gibi görüp de sessiz kalmadın." buruk bir tebessüm etti.
"Lafını yapmam Ahu, bir saniye şüphe etsem seni orada bırakmak için değil o adamın kafasını kırıp kırmamak için olurdu. Sen artık hayatımda yeni bir dostsun, başına bir şey gelsin istemem." sıcak bir el tarafından ruhum kavranmış gibi hissetmiştim, bana tattırdığı o dost tavrı ile ne diyeceğimi bilemez bir halde konuşmaya çalıştığımda daha başlamadan bitirdi cümlemi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...