BÖLÜM 111: "HER ŞEYE RAĞMEN"

11.6K 428 599
                                    

Ahu & Cesur Karaalp

! Duyuru: Bu ve bundan sonraki bölümler, 110. bölüm 'eğer final olmasaydı nasıl ilerler ve hangi sahneler ile devam ederdi...' düşüncesiyle okunmalıdır. 110. bölümden sonra yayımlanacak bölümler, devam niteliğinde özel bölümdür. Kurgu akışına yer yer dahil olacak sahneler bu bölümlerde mevcut. Bu bölümler, kendi nezdimde ikinci bir kitap gibi devam niteliğinde ele alınmıştır. Lütfen; şimdi onlar yok, bunlar hiç yaşanmadı, yaşanmayacak, kendimizi bu sahnelerle mi avutuyoruz şeklinde düşünce ve yorumlarınız olmamasını rica ediyorum, eğer böyle bir düşünceye sahipseniz de 110. bölümde veda etmiş olalım.

Ahu ve Cesur için yeniden. 

...

"Yok, yok, yok istemem yok tövbeler olsun..." omuzlarını hafifçe kırıtarak elindeki kadehi sarhoş bir edayla tebessüm ederek masaya bıraktı Alina. Televizyonda dinlediği şarkıyı saatlerdir keyifle söylüyordu. Bahçe masasına kurulmuş, Ata'nın yanında ona hafifçe bir alımlı eda ve cilveyle kur yapıyordu. Ata'nın tebessümü daha da büyüdü, Alina'nın biraz olsun bulanık bir zihne sahip olduğunu anlamak zor değildi zira şu an hıçkırırken buna dahi kahkaha atmaya meyilliydi. "...çok çektim elinden çok aşk bana uzak dursun." kadehinden bir yudum daha almış, elini nazlı bir cilveyle Ata'nın boynuna doladığında kırmızı ojeli parmakları ile boynunda usulca bir daire çizmişti. Ata bu karşılığa gecikmeyen bir tebessüm verirken dahası bakışlarımı kaçırmam ve karanlık gecenin içine onların hallerine sırıtışımı gizlemek adına şarabı yudumlamam ile devam etmişti.

"Nasıl tövbelermiş onlar hanımefendi?" Ata'nın eli Alina'nın sandalyesinin arkasında duruyordu, yüzleri birbirine yakınken Alina dudaklarını hafifçe Ata'nın yanağı ve dudağının çizgisinde gezdirmiş ikisinin de hoşuna giden bir şeyler söylemişti. Başını Ata'nın omuzuna düşürdüğünde kısık seste çalan şarkıya omuzlarını kırıtarak eşlik etti bir kez daha.

Yanımda oturan Beril ben gibi gözlerini onlar hariç her yerde gezdiriyordu. Bu dörtlü garipti, en garibi ise ilk kez mi içiyor yoksa rol mü yapıyor diye düşünmekten bir sonuca varamadığım Beril'in hafifçe sarhoş oluşuydu. Çünkü şu an bana bakarak gülüyordu. "Bir şey diyeyim mi..." hıçkırdı, sadece iki kadeh içmiş olması, bir şarabın bitmiş hali ile son damlasında, bir onun buğulu gözlerinde gezinmemi sağladı. Gözlerini art arda kırpıştırdı, yutkundu, derin bir nefes içine çektiğinde başını hafifçe omuzuna yatırarak, "Ahu, sen ne tatlı bir yengesin." demiş, bana doğru yaklaşarak kollarını sardığında başını omuzumun köşesine yaslamıştı. "Ben sana haksızlık ettim," put kestim. "sen abimi üzersin, yine kendisini kapatır, bizden gider sandım. Abimi çok, çok uzun yıllar göremedim ben Ahu, hiç eve gelmedi, gelmekte istemedi çünkü üzgündü. Yine olur sandım, abim yine üzülür ve bu kez sen onu bu hale getirirsin sandım..." derince nefeslendi. "o yüzden istemedim seni, abimden de uzak durursan o üzülmez evine gelir diye düşündüm... Ama o zaten evindeymiş." yutkunamadım. Başını hafifçe kaldırdı, iki yana dağılan kahveli tutamları ile çocuksu bir güzelliği varken sarılışından ödün vermeden tebessüm etti. "Abim zaten yuvasındaymış. Sen," gecenin hafifçe tene dokunan meltemi ile ürperdim. "sen onca yarana rağmen herkese merhem oluyorsun Ahu. Sen, seni kırıp üzene dahi o eli uzatıp şifa oluyorsun Ahu."

Kesinlikle sarhoştu.

"Beril," dedim sesimi bulmaya çalışarak. "dinlenmek ister misin?" cıkladı, göğsünü şişirecek derin bir nefes verdiğinde gülmüştü. Rahatlamış bir soluk şarap yüzünden kırmızıya çalan dudaklarından döküldüğünde Alina ve Ata onun bu haline şaşırmış ancak hoşlarına gitmiş gibi bakıyordu.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin