BÖLÜM 85: "GEÇMİŞTEN MİSAFİR"

10.2K 493 322
                                    

Bazen unutulmaz.

Yağmurun hızla cama çarpışları harelerimden kayıp gidiyordu, cama dokunuyor usulca süzülüyordu ve yeri dolmadan bir başka damla izler bırakıyordu. Gri bulutlar hüküm giydi şehirde, kara kış gibi akıttı damlaları sert çarpışlar canıma sızdı, yaz günü bu kadar yağmur yağması birisinin hüzne boğulduğunu anımsattı. Küçük damlalar binlerce taneydi, büyük cama dokunuyor onları izlerken hissiz halime dokunmak ister gibi kayıp gidiyordu, ve yok oluyordu.

Hissizdim. Yorgundum. Karmaşıktım, ve darmadağındım. Dudaklarımdan sızan soluklarım ile biraz daha yasladım başımı koltuğa. Harelerim usulca kapanıp açılırken bir yağmur damlası daha cama dokunduğunda karanlık gecenin vaktinde çıkıp bir kaldırım kenarında oturmak, ve belki de saatlerce ıslanmak, her şeyden uzaklaşmak istedim. Yüzüme dokunsun narince damlalar, okşasın tenimi, ve birden hızlansın yaksın canımı. Dönüp durduğum, bocaladığım, olduğum yere mıhlayan düşüncelerimi özgürlüğe kavuştursun, inci taneleri akarsa gizlesin onları. Belli olmasın ağladığım, güçsüzlüğüm, yorgunluğum, özlemim ve baş edemediğim yenilgilerim.

Ağlamak istiyordum, bir nedeni olmadan, bir söz dudaklarımdan çıkmadım, bir bakış ile kırılmadan. Nedensiz işte, öylece ağlamak, yaşları akıtmak, yağmurda kaybolmak ve geçmesini beklemek.

Sızdı dudaklarımdan kesik ve ılık bir nefes, cama çarpan damlalar daha da çoğaldığında lojmanın bahçe ışıkları içeriye küçücük bir turuncu ışık yayıyordu, etkisi yoktu ancak camdan dışarıyı daha rahat izliyordum. Karanlıktı, saat gecenin üçüydü. Sessizdi her yer, ev, lojman, şehir. Kimse yokmuş gibi, bu gece gökyüzü kendisine ağlıyormuş gibi. Bahçede nöbet tutan askerlerin üzerine yağıyordu yağmur, durmadan ilerliyorlardı, evlerin ışıkları yanmıyordu, karanlıktı. Ancak onu seçebiliyordum, camdaki yansımasını görebiliyordum. Ne zamandır orada olduğunu bilemesem dahi epeydir beni izlediğini anımsıyordum. Damlalarla kaplanmış cama silüeti düştü, kapı pervasına yaslanmış kollarını göğsünde bağlamıştı, öylece bana bakıyordu. Uyumadığımı anlamıştır, hissetmiştir yanında olmadığımı.

"Gelsene." sesimi duyduğundan emin değildim, ancak duruşunu bozdu sessiz adımları ile yanıma geldiğinde başımı koltuğa yaslamış kendime çektiğim bacaklarımın önüne oturduğunda ona bakmıştım. Kuzguni gözleri yüzümde geziniyordu, üzerindeki siyah kısa kollu tişörtü göğsünü sarmışken başımı oraya yaslayıp uyumak istiyordum. "Neden uzaktan izliyorsun?" buradaydı, tek nefeslik mesafedeydi ancak uzak gibiydi.

"Nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum, neden benden kaçtığını anlamaya çalışıyorum." ondan kaçmıyordum, bunu dile de döktüm.

"Senden kaçtığımı nereden çıkardın?" biraz daha yaklaştım ona, sığınmak istediğimi anladığında dizlerimin arkasından kavrayarak kendisine çekmiş, belimden sıkıca tuttuğunda araladığı bacaklarının arasına oturtmuştu. Başımı göğsüne yaslayarak elimi beline sardığımda bacaklarımı kendime çekerek kolları arasında kayboldum.

"Kaçmıyor olsan bunca zaman saklamazdın." hayır, ben kendime dahi söyleyememiştim.

"Biliyorsun, ilk söyleyeceğim kişi sensin. Hazır hissetmem gerekti." daha da sığındım, acıyan gözlerimi kapattım. Kokusu uyuşturuyordu.

"Bir tek bu değil," anlamamasını umdum. "sen bana kendini anlatmıyorsun Ahu." her şeyi ona anlatamazdım, anlatırsam dağılırdık, anlatırsam toparlanamazdık.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin