Vurgun yemiş ay parçası.
Fırtınanın yankısı uyandı, sertliği savurdu bedenimi avuçlarımdan parmak uçlarıma buz kestirdi aktı damlalar çevreledi etrafımı, dudaklarımdan kaçtı bir ah olsa bu kadar yakardı canımı. Adını fısıldayışım boşlukta savruldu, titredi bedenim kara kışa sahip bir kar tanesi gibi. Gökyüzünden kondu omuzlarıma, harelerime bir buğu yerleşti, o da çaresizliğimdendi. Dilimden dökecek kelimelerin geç kalmışlığı yüzündendi, öfkesi aramızda gezindi. Elleri arasında duran telefondan bir çatırtı sesi duyuldu sıkmaktan parmak boğumları beyazlamış sakin kalmak istercesine aldığı soluklar sırtını kaskatı yapmıştı, çehresi keskindi. Bedenim rüzgara kapılıp geriye savrulsa ancak bu kadar hırpalanıp geriye düşerdi, lakin hiç birisi olmadı, beni yerle bir eden fırtına değildi, dudakları arasından çıkan buz gibi ismimdi.
"Ahu," dedi ağırca yutkunarak. İri kıyım bedeni yavaşça bana döndü, kuzgunilerindeki yangın her santimi yaktı, öfkesini bana göstermekten çekindi. "bu, ne?" titreye titreye baktı harelerim elindeki telefona. Bu açıklanabilecek bir şeydi, ancak benim ona anlatmış olmam gerekti, benim ondan bir şeyleri gizlememiş olmam gerekti. Amalar, bir çare olmadı. "Bu fotoğraflar ne Ahu?" yel esti, sanki ruhuma dokunmuş gibiydi.
"Cesur," ellerim titriyordu, hiç olmadı kadar içim üşüyordu. "ben, anlatacaktım sana." biraz daha sıktı telefonu gücü paramparça edecekti.
"Neyi anlatacaktın Ahu?" adımı böyle sarf ederse dizlerimin üzerine düşüp saatlerce ağlardım, bana böyle bakmaya devam ederse ona dokunmak isterken yanardım.
"Dün oldu," yaklaşmaya çalıştım bir adım dahi atamadım, keskin kuzgunileri, dişlerini sıkmaktan kasılan çenesi yıktı cesaretimi. "restorandayken geldi ben engel olmaya çalıştım ama dinlemedi,"
"Bana anlatmadın." dedi bastıra bastıra.
"Anlatacaktım, gece mahvolmasın diye erteledim anlatacaktım yemin ederim." aldığı derin soluk ile telefon kapandı, ellerim buz kesmiş elbisemin eteğine tutunmuştu.
"Gece mahvolmasın diye," yaz günü kirpik uçlarıma kadar üşüttü sesi, sakinliği sınıra ulaştı. "Bu herif sana ne zamandır bu kadar yaklaşıp elini tutup gülümseyecek kadar cesaret buluyor Ahu? Bu herif ne zamandır sana bu kadar yaklaşmaya cesaret edip dokunuyor Ahu?" sesi kontrollüydü, ancak yüksekliği dudaklarımdan titrek bir nefes kaçmasına neden oldu, dilimden dökecek kelimelerin yolu çıkmaz gibiydi, sarmaşıklar çevrelemiş dibe çekilmişti.
"Cesur,"
"Adımdan başka bir şey duymak istiyorum." tehditvari bir tondu. "Bana anlat, dün ne olduğunu anlat." yutkunuşum düğüm olmuşluğumu anımsattı.
"Dün sabah Alina ile restorana gittiğimizde arabasını çekmesi gerektiğini söylediler, o gittikten sonra bir anda geldi masaya oturdu. Kovdum, gitmedi," gördüğü ilk yerde onu gebertecekti. "benimle konuşmak istiyormuş, itiraz ettim ama arkadaş olmak istediğini söyledi hiç bir şekilde olamayacağımızı biliyor bu şekilde şans istedi."
"Onun şansını sikeyim, arkadaşmış, belli ki bununda başı var atlıyorsun, atlamadan anlat." bu kadar sert konuşması sızı vadediyordu.
"Atlamıyorum. Olamayız dedim, bir şekilde kabullendi gidecekken de elimi tuttu, bir daha karşına çıkmam, dedi, o sırada da Alina geldi ikisi atıştı Alina'da Engin'e kafa attı." kaşları şiddetle çatıldı.
"Eksik anlatıyorsun." inanmıyormuş gibi konuşması umutsuzca ona tutunmama neden oluyordu.
"Eksik değil."
"Ahu." dedi uyarırcasına. Nefesimi toparlayamadım.
"Geçen gün buraya geldiğimizde ikisini içeride konuşurken duydum. Engin, Alina'yı tehdit ediyordu." çenesi kaskatıydı. "Kaza olduktan sonra babam Alina'nın yanına gitmiş bir şekilde aklına girmiş Alina kabul etmemiş ama Engin onları görünce eline koz geçtiğini sanıp benimle bir buluşma ayarlamasını eğer ayarlamazsa da her şeyi bizimkilere anlatacağını söylemiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...