BÖLÜM 55: "BİR ATEŞ YAKAR BENİ"

9.9K 542 210
                                    

Vedasız da beklenir, sevilen hep özlenir.

İki hafta sonra...

Özlem, hiç bu kadar dinç hissedilmemişti bünyemde. Özlem, hiç bu denli kavurmamıştı yüreğimi. Ne saniyeler geçiyordu, ne de zaman onu bana getiriyordu. Bekliyordum, ümitsizce, çaresizde, tek bir mesaj dahi olsa bekliyordum. Nedenlerim çoktu, kendime bunu anlatacak kadar da kor bir yangında yanıyordum. Bir ağlama hissiyatı kaplıyordu yüreğimi, sadece özlüyordum. Amansızca özlüyordum, delice özlüyordum, evimden kokusu silinmeye başlamıştı ve ben baş edemiyordum.

Bu hale nasıl geldiğimi, ona nasıl bu denli tutulduğumu bilmiyordum. Sadece, sadece çok canımı yakıyordu, aklıma kuzgunileri her düştüğünde kavruluyordum. Bu kavrulmanın bir sonu olmuyordu. Nasıl olurda kendimi kaybedecek kadar ona ait hissediyordum bilmiyorum. Bu özlem ile nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.

Harelerim burukça karanlık gökyüzüne dönüyor, şehrin yıldızları umutsuzluk ile üzerime devriliyordu. Zaman geçmiyordu, boğazımdaki düğüm çözülmüyordu, bu canımı yakıyordu. Bir bekleyişin bu denli can yakıyor oluşu mabedimde yaka yaka izler bırakıyordu. Çok özlüyordum onu, beni saniyeler boyu nefeslerimi tutmak istemeye itecek kadar çok özlüyordum.

Aklıma düşüyordu zifiri göz bebekleri, güldüğünde kıvrılan dudakları, kuzguni saçlarında elimi gezdirmeyi özlüyordum. Bana sarılmasını özlüyordum. Bir vedayı çok gördüğü için ona kırgın da hissediyordum. Neden diye sormak istiyordum, an kollamak yerine neden bir arama dahi gelmediğinin hesabını sormak istiyordum. Belki müsait olamadığını, belki de acil gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Çok görmüyordum bu durumu, kendi içimde düşünüp duruyordum ama üzerine düşüp kendimi daha fazla üzmek istemiyordum. Duymuştum nefesini o gün, ona ait olduğunu bilecek kadar tanıyordum. O yorgun soluğu kaç kez tenimde, kaç kez saç diplerimde hissettiğimi bir ben biliyordum.

Sesini dahi çıkarmamıştı, aramalarıma cevap vermemişti. Olsun diyordum, olsun. Elbet vardır bir açıklaması, elbet vardır bir nedeni, elbet vardır onun da bir acısı. Omuzlarım çöküyordu, dudaklarım her gece olduğu gibi titriyordu. Ellerim buz kesmiş, balkonumda oturduğum sandalyemde yüreğime bir ağırlık binmişti. Ellerim gitmiyordu telefonuma, giremiyordum rehbere, dokunamıyordum adına. Açmayacağını, açamayacağını biliyordum çünkü. Harelerimdeki geçmeyen nemlilik ile güçlükle bir nefes aldım, fotoğraf yerine girdiğimde en son onun telefonundan kendime gönderdiğim fotoğraflarımız çıktı karşıma. Bir düş buğusu üzerime devrildi.

Baktım, uzun uzun baktım. Kıvrılan dudaklarına, kusursuz çehresine, özlediğim bedenine baktım. Gülüyordum, benim dahi şaşkınlığımı körükleyecek kadar içten ve sıcacık bir gülümsemeydi, şimdilerde ise o hissi yakalamak imkansız gibi bir şeydi. Göğsümdeki boşluk hissiyatı ile ne yaptığımın farkına varmadan dokundum ismine, parmak uçlarıma kadar özlem doluydum. Bekledim, ancak karşıdan gelen ses ile bir kez daha hayal kırıklığı ile bezendim.

'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın.'

"Cesur," dizlerim göğsüme çekiliydi, yasladım alnımı diz kapaklarıma, kapattım harelerimi. Boğazım düğümlendi, adı dahi ruhumu sıkıca esiri yaptı. "Özledim." yutkunamadım, "Çok özledim seni." iki hafta, koskoca iki hafta geçmişti, sesini duymayalı, onu görmeyeli geçen iki haftanın zehri kanıma işlemişti. "Ne olur sesini duyayım, ne olur ara bir kez. Ne olur adımı fısıldasın taptığım sesin, bir kez olsun iyi olduğunu bileyim." sol gözümden süzüldü yaşım, sevgi, ya da adı her neyse bu denli acıtması normal miydi? "On beş gün oldu Cesur, sesini duymayalı, sana sarılmayalı, ellerin saçlarımı okşamayalı on beş gün oldu." daha çok var mıydı gelmesine, daha ne kadar uzak kalacaktım sevdiğime? "Gel, ne olur gel artık." duysa bu söylediklerimi, duysa ağlamaklı sesimi üzülür müydü o da? "Sana veda etmeme izin vermedin, sana seni sevdiğimi söylememe izin vermedin Cesur. Anladın ama dilimden dökmeme müsaade etmedin, bunu bilerek gitseydin. Bunu bilip de bir cümle dahi olsa söylemek için geri döneceğini fısıldasaydın." yaşları dindirmek zordu, bu havada nefes almak zordu, çaresizce her gecenin şafağa sökmesini beklemek zordu.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin