Titrek bir soluk.Dudaklarımda kalan soluğum, yaka yaka firar etti evimin içerisine. Karnımdan, göğsüme oradan boğazıma ve tüm bedenime yayılan his, korku ve heyecan karışımının bende bıraktığı kör bir etkiydi. Harelerim ile kesişti, kapının diğer tarafında olmasına rağmen onun ile göz göze geldim. Kalbim tekledi. Avuçlarımın ısısı kontrolsüzce artıyor, varlığı her geçen saniye zihnime kendisini kazımak istercesine bir çaba uğruna kuzgunilerini oraya ait kılıyordu.
Geri adımladım. Sersemlemiş bir adımdı, belim antreye çarptığında elim ile köşesini sıkıca kavramış, nefeslerim düzensizleştiğinde onun kapıda sabırla bekleyişini izlemiştim. Açmadım, açamadım. Elim gitmedi kapı kulpuna, sözleri zihnimde yankılanırken ılık bir meltem sardı tenimi. Gözlerim kapandı, gelecek olan kötü söylemleri, ya da olacakları kendi içimde hesap ederek kavradım o kulpu. Sessiz yutkunuşum boğazımı düğümlerken araladım kapıyı, iri kıyım bedeni bir gölge gibi devrildi üzerime, sesimi duyduğunda izledi çehremi, aklına kazımak ister gibi.
"Buyurun?" soğuk, ve oldukça mesafeli bir tondu.
"Girebilir miyim?" mühürlendi dudaklarım, yapabildiğim tek şey kapıyı biraz daha aralamak ve geçmesi adına bir boşluk yaratmak oldu. Girdi, kokusu genzimi yaktı, düşlerimde kalacak bir esinti olarak oldu.
İlerledim arkasından, adımlarım geri geri giderken cam kenarındaki koltuğa oturmuş üzerindeki siyah kaşe kabanını çıkarmamıştı. Ondan en uzak olan yere oturdum, gece koyuları bir kez daha gezindi üzerimde, kolumda sabit kaldı, canı sıkıldı.
"Sebebi ziyaretinizi öğrenebilir miyim?" gergindim, hissetti.
"Sade olsun." eş zamanlı kaşlarım havalandı, sarf ettikleri zihnime manasız bir cümle olarak düştü.
"Anlayamadım?" dedim, bunu sesime de yansıtırken.
"Kahve," dedi, "Sade olsun." kabalığının yanında bir de emrivaki. Ne hoş.
"Evimde kahve bulundurmam, sanıyorum ki bir kahve içmek içinde evime gelmediniz. Oldukça önemli bir konu varsa sizi evime kadar getiren, dinliyorum." aklına kazıdıklarını bir kez daha dilinden döktü.
Siyah paltosunun iç cebinden bir kahve paketi çıkardı ve masaya bıraktı. "Sade olsun."
Alay ediyor olmalıydı. Şaşkınlığım harelerime yansıdı, bir ona bir de kahve paketine baktım. "Kırk yıllık hatırımı ne yapacaksın?" dudaklarının kenarı mı kıvrılıyordu yoksa ben mi yanılıyordum? "Sana kahve yapmayacağım." dedim baskın bir tonda.
"Bir kahveden kimseye zarar gelmez öğretmen hanım." dudaklarımı aralamıştım ki buna müsaade etmedi. "Lütfen." dedi, ondan beklenmeyecek bir kibarlık ile. Pekâlâ bunu beklemiyordum. Dudaklarımı usulca birbirine yasladığımda yerimden kalkmış, ve salondan çıkmıştım. Gelmiş olması bir yana kalsın, az önce cebinden bir kahve paketi çıkarması yalnız olduğum için beni güldürmüştü. Garip bir insandı.
Cezveye koyduğum kahveyi ve suyu köpürdüğü vakit fincana boşalttığımda tepsiye koymuş sol elimle tutmaya çalıştığımda bileğimin bükülmesi sessiz ve bir o kadar da edepsiz bir küfür ettirmişti bana. Sargılı kolumun parmaklarını tepsinin altına koyarak tuttuğumda bir iki damla fincanın tabağına dökülürken önüne bırakmış, az önceki gibi ondan en uzak köşeye oturmuştum.
"Dinliyorum." dedim, bir kez daha. Sanırım vakti gelmiş olmalı ki, bu kahve mevzusunu uzatmadı.
"Ziyaretimin sebebi, bir kenara kalsın." dedi, erkeksi duruşunu bozmadan paltosunun altında kendisini belli eden kasları dahi gerildiğinde. "Geçmiş olsun öğretmen hanım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...