Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam.
Küçük küçük konuyordu yağmur damlaları cama, konduğu gibi de hızla yerini bir yenisi alıyordu. Bir damla daha düştü, karanlık şehir, karanlık ev, karanlık bir oda çekiyordu bedenimi içine yorgunca. Başımı yasladığım cam alnımı kenarını hafifçe acıtıyordu lakin pek de umurumda değildi. Dizlerimi kendime çekerek kollarımı etrafına sarmış dudaklarımdan sızan ufacık sessiz bir nefes ile yeniden düşen damlayı izlemiştim.
Camın önündeki geniş çıkıntıda oturuyordum yarım saattir. Dışarısının soğukluğu odaya dolmuş gibi hafifçe titredi camın önünde küçük kalan bedenim. Gözlerim yorgunca kapanıp açılmış uzaktan gelen gülüş sesleri ile dudaklarımda belirsiz bir tebessüm yer edinmişti. Zerrin teyze ve Haldun amca Nazlılar ile salonda oturuyordu, Ata ve Alina ise film izlediğimiz misafir odasındaydı. Ata birazdan gideceği için fingirdeşiyorlar demem de tam olurdu sanırım.
Köyden geldikten sonra o kadar yorulmuştum ki kendimi bir süre yatağa atarak uzanıp dönüp durmuştum. Şimdi ise filmden sonra bedenime fütursuzca gelen yorgunluk ve miskinlikle odamda oturuyordum. Aslında pek de şikayetçi değildim bu durumdan, birazdan yatıp uyurdum yarın daha erken kalkmam gerekecekti.
Kışın adım adım geliyor oluşuyla yağan yağmurun bir damlasını daha izleyerek kalkmaya yeltenmiştim ki kapım sessizce tıklatıldı. "Gelebilirsin." kapı hafifçe aralanmış Ata belirmişti. Kaşlarım çatıldı, onu beklemiyordum.
"Bir şey mi oldu?" yavaşça girdi odaya, yüzü biraz düşüktü huzursuz hissettirdi. "Ata?" bacaklarımı sarkıtarak ayağa kalktığımda ona doğru ilerliyordum ancak içimdeki huzursuzluk katlandı. "Bir şey söyle ne oldu?" kalbim şiddetle çarptı.
"Ahu," dedi sesi titrerken.
"Birisine mi bir şey oldu?" göz bebeklerim titredi, kalbim korkuyla kasılırken başını iki yana sallamış öne doğru eğmişti.
"Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum," ağırca yutkundu, bedenim titriyordu. "ben, bunu.... Ahu," kahveli gözleri beni buldu, çaresizce bakıyordu. "Üzgünüm."
"N-ne? Ne için? Ata söylesene ne oldu?" ona birkaç adım daha atmak istediğimde güçsüz bacaklarım yerime mıhlamıştı. Kalbimdeki korku tüm bedenimi sardı, gözlerimin arkası ateş gibi yanıyordu.
"Ahu,"
"Ne Ahu, Ata? Söylesene." çaresizliğin hissi her yeri sardı, odaya yağmur yağıyormuş gibi dolu doluydu göz bebeklerim. Yağmur hızını arttırmış, ruhum kasılmıştı.
"Ben, öncelikle sakin ol. Nasıl oldu bilmiyorum, inan bilmiyorum. Ben, çok üzgünüm. Elimden ne gelir bilmiyorum, bunu nasıl düzeltebilirim bilmiyorum." gözlerimin içine baktı, titrediklerini gördü. "Çok, çok üzgünüm."
"Ne için? Ata doğru düzgün anlatsana birisine bir şey mi oldu?" endişe içimi yakıp küle çeviriyordu, güçsüz hissediyordum. Ona tutunmak istediğimde yutkundu, ellerim terliyordu, ensemden belime ince bir ter damlası süzüldü, yaktı. "Ata-"
"Annem,"
"N-ne?" kalbim acıdı. "Ne oldu? Zerrin teyzeme bir şey mi oldu? Ne annen, ne?" koluna tutunduğumda baktı titreyen dolu dolu gözlerime.
"Annem," dedi acıklı bir halde. "vişneli pastadan bir dilim bırakmıştı," kalbim tekledi. "ben yedim. Ahu çok üzgünüm."
Gözlerim yavaşça kapandı, ellerim, bedenim, dizlerim her yerimi bir titreme esir aldı. Boğazıma oturmuş yumru ile yutkunmaya çalışırken dudaklarım aralanmış gülüşü odaya dolmaya başladığında sakin kalmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...