Bazen hatıralar daha çok acıtır.
Düşüşüm sertti. Ellerim çamura bulanmış, diz kapağımdaki acı ile dudaklarımdan bir inilti kopmuştu. Saçlarım omuzlarımdan iki yanıma dağıldı, canımın acısı göz çukurlarımda yeni bir deniz yarattı. Akmak için yeterince acı çekmiş, direnmek için yeterince tecrübe edinmiş birkaç damla gözyaşı. Boğazımı sardı bir el, çırpındı, çabaladı, haykırdı, dağıldı, kaçmak istedi, ve durdu. Bir ağırlık çöktü, bir mahkumiyet, bir acı, bir gözyaşı, bir yanış ve bıraktığı kabus. El sıkılaştı, kesti nefesi. Dizdeki acı geçer, avuçtaki temizlenirdi, lakin geçmeyenler iz bırakıp kendini hatırlatan her kabus ile birer birer ant içerdi belirmeye.
"Zümrüt!" saçlarım usulca geri çekildi, kendimi yana bırakmış babamın korku dolu gözleri ile harelerim titrerken dudaklarım acı ile içe bükülmüştü. "Bir tanem iyi misin? Acıyor mu canın?" avuçlarımı çevirerek gösterdim babama, kendi canı yanmış gibi bir soluk verirken parmakları canımı yakmaktan korkar gibi batan taşları ve çamuru silkeledi. "Güzel kızım neden dikkat etmiyorsun?"
"Taş varmış," dedim beni düşüren çıkıntıya nefretle bakarak. "acıdı." nazlı bir tondaydı sesim, babam ellerimi temizlemiş ve kendisini ıslak çimlere bırakmıştı.
"Güzelim benim, baba öpsün geçer şimdi." minik avucumu koca avucunun içerisine aldı, yavaşça temizledi. Kirli olmasına aldanmadı, dudaklarını bastırarak öptüğünde sanki o acı bir anda kayboldu.
"Anneme söyleme üzülmesin." gülümsedi usulca diğer avucumu temizlerken.
"Söylemem bir tanem, geçti mi peki?" acıyordu hâlâ.
"Geçti." dedim güçlü durmaya çalışarak. "Hem çok sert düşmedim," dedim gülerek. "bir de sen öptün ohooo, hemencecik iyileşti." gözlerine kadar konmuş gülümsemesi ile annemin taradığı saçlarımı yavaşça geri çekti babam. Hep severdi saçlarımı, geceleri masal okurken okşayıp öper, mis gibi çiçeksin derdi. O da benim mis gibi çiçeğimdi.
"Söyle bakalım neden koşuyordun da düştün?" külotlu çorabım çoktan çamur olmuştu ancak babam daha fazla kirlenmesin diye bacaklarına oturtarak merakla beni dinliyordu.
"Biz şimdi abimle saklambaç oynuyorduk, sonra o beni gördü ama ben değilmişim gibi hızlıca kaçtım arka bahçeden, çok hızlı koştum baba, hani o top oynayan abiler var ya aynı onlar gibi." dedim elimi dudaklarıma kapatarak kıkırdadığımda. Babam sıcacık gülümsüyordu beni dinlerken. "Sonra abimde, gördüm seni, dedi. Peşimden geliyordu ama sobelemedi. Şaşkın işte, yakalambaça döndü oyunumuz kaçıyordum ki taşa takıldım, abimde annemin yanına gitmiş kurabiye yemeye, bende beni kovalıyor sandım, boşu boşuna düştüm." dedim omuzlarımı düşürerek memnuniyetsizce burun kıvırdığımda.
"Bak sen şu yaramaza, benim biriciğimi koşturmuş. Ayrıca gördüm, çok hızlı koşuyorsun güzel kızım. Ama daha dikkatli olmalısın, düşüp canını yakabilirsin. Eğer canın yanarsa baba üzülür, anne üzülür. Senin ufacık," dedi gözlerini kısarak parmakları ile minicik bir boşluk gösterdiğinde. "canının yanmasını dahi istemem. Ne yapıyoruz?"
"Koşmuyoruz." gülümseyerek başını salladı.
"Koşarsak?"
![](https://img.wattpad.com/cover/297222827-288-k341880.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...