Bir kağıt parçasında kaybolan ruhlar.
Cesur Arslan Karaalp
Avuçlarımda kaybolmuş birkaç kağıt parçası, ruhu teslim edilmiş bir kız çocuğuna ait anılar ve kabuslar. Hepsi bunlardan ibaretti. Parmak uçlarımdan zihnime kadar sızarak beni esiri yapabilecek duyguların hisleri şimdi ellerimdeydi.
Damarlarımda çağlayan kanın akış hızı dahi artmış, göz bebeklerim inci gibi el yazısında gezinmişti usul usul. Kaburgalarımı parçalayarak vicdanıma ulaşmaya çalışan bu kadın beni çoktan mahvetmişti.
Yaşadıkları, hissettikleri, yakarışları, ağlayışları ve mahvoluşları ile dört yanımı sarmıştı. Düştüğü yerde bir de benden darbe almışken, nasıl olurda bu denli bir zulme boyun eğmişti anlayamıyordum. Her satırda akıttığı acısını mürekkebe vurmuş, canının hiçliğini dökmüştü. Oysaki Ahu, bunların hiçbirini hak etmezken inci taneleri bu kağıda karışmıştı.
Hırsım, öfkem ve o adama karşı gün yüzüne çıkan nefretim ile bir soluk döküldü dudaklarım arasından. Kağıdı parmaklarım arasında buruşturarak avuçlarımda yok etmek ister gibi yumruğuma hapsettiğimde gecenin ayazı bile dindiremiyordu içimde yanan ateşi.
Nasıl olurda bir insan evladı kızını günlerce aç bırakıp bedeninde izler bırakırdı? Bunu hangi vicdanını kaybetmiş adam yapardı? Eğer ki bilseydim daha öncesinde sarardım onu, eğer ki bilseydim göz bebeklerindeki titreyişte anlardım korkularının sebeplerini.
Artık canı yanmıyordu. Hisleri dahi kaybolmaya başlamışken Ahu sadece sevdiklerini korumaya çalışıyordu. Yara bere içerisinde kalmış ufak bir kız çocuğundan ibaretti. Oysaki korunmaya muhtaçken bile bunu inkar ediyordu.
Duygularının zalimliklere hapsolmuşluğu yüzünden şimdi zihnime ve damarlarıma adım adım sızıyordu. Yok etmeye çabalamam bir işe yaramazken üzerime savrulan rüzgarın pusları dahi dindirmiyordu her yanımda adı çağlayan kadının hislerini. Nasıl olurda bunca zaman dayandı diyordum gecenin kör bir karanlığında. Şimdi yanında olsam, belki de yine kahvelerine karışırken iyi olduğunu anlardım. Ancak mesafeler çoktu, her daim de böyle olacaktı.
Avuçlarım arasında kaybolmuş kağıda indi gözlerim, buruş buruş olmasına aldanmadan baktım bir kez daha. Kaç gecenin âhı, kaç günün acısı vardı bu kağıt parçasında? Kalbimin içine sızan hüzünleri ile karmakarışık bir hale getirmişti beni. Olmaması gerekti, yanlış yerdeydim, yanlış zamandaydık. Her hücremde o ve anıları gezinirken nasıl silkelenmeliydim bilemeden bocalıyordum. Oysaki sabaha bambaşka bir kişiliğe bürünecek olsam dahi geceye ait kıldığım düşlerle doldurdum zihnimi. Yazılanların her biri Ahu'nun sesi ile geziniyordu ücra köşelerimde. Küçücük hali göz kapaklarımın ağırlaşarak kapanması ile geldi yanımda. İpeksi saçları, nadiren beliren ölümcül tebessümü vardı yüzünde. Daha öncesinde karşılaşsak, başka bir şehirde, başka bir zamanda. Belki de bu denli üzmezdim onu, bir kez olsun kırmazdım kalbini. Siktiğimin ağzına aldığım hayatında kabuslar değil güzel anlar olması için çabalardım. Şimdi yüreğime binen ağırlığın hesabını yapmak yerine yanında olurdum.
Belki de bana bile eziyet olmaya başlayan birkaç satırı hiç okumamış olmayı dilerdim. Sindirmesi bir hayli zordu, oysaki Ahu bunların hepsini yaşamıştı. Bir kez daha lanet ettim onu üzenlere. Ağladığı gecelerin şafağa sökmeyeceğine inandıranlaraydı isyanım.
25 Temmuz 2010
Merhaba, sanırım artık buraya bir şeyler yazmaya alıştım. Ancak yazdıklarımın hiçbir zaman mutlu bir yanı olmadığının farkındayım. Bugün ilk kez yemek masasına oturdum, bunu yapmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki karnım doyduğu için, ya da o karanlığa hapsolmuş dört duvar arasından çıktığım için her an bir yerlerden çıkıp yine canımı yakmasını bekledim. Gece olmak üzere, hâlâ gelmedi. Hâlâ kötü şeyler söyleyip bedenimde daha beter izler bırakmak için gelmedi. Buna sevinmeliyim değil mi? Canım yanmıyor diye, karnım bir kez oldun tok diye sevinmeliyim. Ancak yapamam, bir kez gülersem bin kez ağlarım. Bunun farkındayım. Geldiklerinde istemedim odadan çıkmayı, çünkü çıkarsam yediğim her lokmanın bana zehir olacağını biliyordum. Odadan adımım atsam yaşadığım için lanetler edip yine vuracağını biliyordum. Hiçbiri olmadı, bu bile korkutuyor beni. Tüm birikmişliğinin öcünü alırsa diye düşünüyorum saatlerdir. Geleceğini biliyorum, yine canımdan can gideceğini biliyorum. Öylesine korkuyorum ki, ondan başka sığınacak kimsem yokken dahi yapma demekten korkuyorum. Bir başıma onunla savaşmaktan yoruluyorum. Nasıl dayanacağım diyorum dudaklarım arasından sızan kanlar ile. Nasıl dayanacağım bunca darbeye? Nasıl dayanacağım hasretinde kavrulmaya başladıklarımın özlemine? Yalnız başıma kaldığımda daha da beter hale sürükleniyorum. Sanki bana her vurduğunda onlara yaklaşıyormuşum gibi hissediyorum. Oysaki canımın yanmasından başka bir şey hissedemez hale geldiğimin farkına bile varamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...