BÖLÜM 101: "ÇATLAMIŞ AYNALAR"

7.8K 455 303
                                    

Özlüyoruz, bekliyoruz, her şeyi yarınlar varmış gibi zamana bırakıyoruz.

Krem rengi ceketimin yakalarını düzelterek dalgalı saçlarımı omuzlarımdan geriye salındırdım. Beyaz renkli ince badimi, ceketimle aynı renk kumaş pantolonumun içerisine sokarak belini düzelttiğimde aynadaki yansımama son kez bakmıştım. Yüzümde hafifçe dokundurarak gözlerimin altındaki kızarıklığı kapatmak adına sürdüğüm kapatıcım, renk vermesine adına parlak rujum ve rimelim ile sanırım güzel görünüyordum. Sabahın bu saatinde kalkıp banyo yapmış evi toplayıp işlerimi halledene kadar saçlarımı örmüştüm ve şimdi açtığımda hafifçe dalgalar halinde omuzlarımdan sırtıma salınıyordu. Resmi gözüken ceketimi elimle düzelterek çantamı yatağımın üzerinden aldığımda dudaklarımdaki gülümseme ile çıktım odamdan.

Okula gidiyordum.

İçim öylesine kıpır kıpırdı ki bunu anlatabileceğim bir kelime veyahut çabalasam bir cümle kurmam imkansızdı. Ellerim terlemeye başlamıştı, parmaklarım buz gibiydi ancak yanıyordu sanki. Göğsüm şiddetle çarpıyor bu heyecan ağzıma bir lokma sokmama dahi engel oluyordu. Sürekli etrafta dönüp durmuş saatte bakmıştım, okul saatti yaklaştıkça gerginliğim ve heyecanım katlanmıştı, şimdi ise bayılacak haldeydim. Dizlerim titriyordu. Sanki o ilk günü anımsıyordum. Okulda ki ilk görev günümü, çocuklar ile tanışmak için olan heyecanımı ya beni sevmezlerse diye gergin düşüncelerimi, araya sıkışmış korkularımı yeniden tadıyordum. Onlara çok uzun bir zaman sonra kavuşacaktım ve bu beni derinden etkileyerek duygulandırıyordu. Oysa çıktığımız yaz tatili biteli bir ay olmuş, çocuklar belki de beni unutmuştu. Onları burnumun direği sızlayacak kadar özlemiştim. Öylesine özlemiştim ki gidip hepsine sarılmak sıkı sıkıya sarmak istiyordum.

Dresuarın üzerinden telefonumu ve evin dün akşam Ata'dan aldığım yedek anahtarını çantama atarak spor ayakkabılarımı giydiğimde merdivenlere yönelmiştim. Ata muhtemel ki bu saatte uyuyordur, dün gece sabaha karşı eve geçmişti. Cesur gittikten sonra yanımda olmuş, bir şey söylemezken seninle yarın konuşacağım demişti. Uyuyamadım, uyku bir gram dahi girmedi gözüme en son pes edip evine gitmesini söylemiştim. Ve o saat beşi geçerken koltukta uyuyakalır gibi olduğunda evine gitmişti. Saat sekizi geçiyordu, okula yetişmem için yirmi dakikam vardı ve ben şimdilerde adımlarımı heyecanım ile büyük büyük atarken ellerimin titrekliğini dindiremiyordum. Ve durdum, karnımdaki sancı ile delicesine sertlikle yutkunduğumda sokağın başını dönemeden elim çantama gitmiş, derin derin nefesler vererek rehberden ismine dokunmuştum. 

Sabırsız hali ile gerginliği had safhaya ulaşırken dün gece düştü harelerine. Göğsündeki ince sızı ile ağırca yutkundu.

Alıp verdiğim soluklara karışıyordu kokusu. Başım boynuna gömülmüş iken sırtımda gezinen elleri ile hissettiğim güven ve sıcaklık harelerimi açık tutmayı imkansız hale sürüklüyordu. Biraz daha yer edindim boynunda, nefeslerim tenine çarparken saçlarımda hissettiğim sıcacık dudakları ile yutkundum ağırca. Kollarım arasından kayıp gideceği düşüncesi canımı yakıyordu, biliyorum birazdan gidecekti ama ne kadar vaktim varsa onda harcamak istiyordum.

Saçlarımdaki dudakları küçük küçük öpücükler kondurdu, gücüm varmış gibi kollarım sıkılaşırken ellerimi omuzlarına dolayarak öptüm boynunu. "Cesur," adı dudaklarımı yaktı. Fısıltı gibiydi lakin duyduğunu biliyordum.

"Efendim kardelen çiçeği?" bu sesleniş birçok şeye bedeldi. Kardelen çiçeği, ona aitti.

"Özür dilerim." bir anlam veremediğini hissederek sanırım kaşları çatılmıştı Cesur'un. "Sana yersiz şekilde çıkıştığım için, dinleyip yanında olmam gerekirken sırt çevirdiğim için özür dilerim." bir pişmanlık kaplar oldu içimi. Bocalıyordum, ne yapacağımı bilemiyordum işte. Yoruluyordum. Onu da üzüyordum.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin