BÖLÜM 86: "ACIDAN DOĞAN KIRGIN TEBESSÜMLER"

8.7K 533 228
                                    

Giz ve güz.

Usul usul silindi dudaklarıma konan tebessüm. Sanki yok olmaya ant içmiş gibi sızdı tenimin her zerresine, kulaklarıma çarpıp zihnimde yankılananlar ile kazındı, ve duraksadı ben gibi. Yüzümde donup kaldı. Öyle bir his sardı ki boğazımı, kırgınlık değildi, sanki bir anı gözlerimin önünden geçip gitmiş, izleri yüreğimde kalmıştı. Silemedim, sarsıldığım o andan sıyırılamadım. Zafer kazanmak için sarf edilen bir söylem gibiydi, yakmak için, tattığım mutluluğun, kurduğum hayallerin birer birer yıkılması için. Vurdu kıyıya denizin hırçın dalgaları, uçurumun eşiğinde durmuş geçmişin ağıtından kaçmaya çalışan ruhuma baktı, tek nefeste içine çekti, ve kaybetti.

Kırgın bir his sardı bedenimi, yüreğime kondu kelebeğin mabedinde gezinen yorgun düşleri. Öyle bir histi ki sanki her şeyimi ellerimden alıp gitmiş gibi. Her şeyimi benden almak ister gibi. Her şeyimi.

Titrek bir kavrukluk ile gezindi harelerim çehresinde, gizleyemediği tebessümü dumura uğramış halime meydan okuyordu. Biliyordu, ne halde olduğumuzu, bununla birlikte ne hale geleceğimizi, tutunamayıp savrulacağımızı. Baktım, belki uzun uzun, belki acı dolu, belki de güçlü durmaya çalışır halde. Ancak bir ben biliyordum içimde yakıp küle çeviren düşlerin gerçekliğini. Bir ben biliyordum, geçmişin sadece dudaklardan sızanlar ile değil zihinde taşıdığı anılar ile kurulan her umudu yıktığını, ve yeni bir kabusa gebe bıraktığını. İnsan kurtulamazmış, geçti zannedermiş, ve alışırmış. Başka çaresi olmadığından.

Ancak yapmadım, bu kez o yenilgiyi kimseye tattırmadım. Kucağımda oturan Melek'i sadece ona sunduğum sıcak tebessümüm ile karşı koltuğa oturttuğumda dik duruşumu bozmamış yalancı bir hale bürünen ve bundan sonra kimseye sunmamaya yemin ettiğim tebessümüm yalana bulanarak soğuk bir hal aldığında uzattığı elini tutarak hafifçe sıkmıştı.

"Ahu," dedim ona istediğini vermeyerek. "Cesur'un nişanlısı." elimi sıktı, geri çektiğim her köşeme nefret doldu.

"Biliyorum," sinesinde haz etmeyen bir ifade vardı. "Cesur bahsetmişti."

"Öyle mi," dedim adını anmak dahi üşütürken ruhumu. "sizden hiç bahsetmedi."

"Genelde unuttuğu insanlardan bahsetmez." onu tanıdığını inkar edeceğim her şeyi ellerimden alıyordu, belki diyordum, belki yalan söylüyordur. "Eski bir dostluk, oldukça eski."

"İlgilendiğimi söyleyemem," sesimde kendi nezlimde tattığım bir kırıklık vardı lakin gizledim, bundan sonra da kimseye göstermezdim. "geçmişe takılı kalmak bana göre değil." oysa geçmişinin korkularında yaşayan ben iken, nasıl da gülümsemeye çalıştım.

"Öyledir. Merak etme, seni eskiler ile üzüp saçma sapan şeyler söylemeyeceğim." yeterince üzülmüşken bir darbede ondan gelse çok saymazdım.

"O halde kendinizi savcı olarak değil de onların eski arkadaşları olarak tanıtmanız nedendi?" parmak uçlarım sızlıyordu, hüzün şehre damlalar ile iniyordu.

"Bilmen gerektiğini düşündüm yanlış bir şeyi aklından geçirmemen adına." kaşlarım havalandı, bu kez gerçek gülümsedim.

"İnanın aklımdan neler geçtiğini bilmek istemezsiniz, özellikle de şu an." suretindeki ifade bozulacak oldu, susmadım, bu konuda susamazdım. "Eğer sizden bahsetmiş olsaydı eminim onun için önemli bir yere sahip olurdunuz. Cesur'un sadece eskiyi değil orada kalanları da hayatından çıkardığını anlamak zor değil, sizde sanırım bunlardan birisiniz. Ve görüyorum ki onun için eski dost Ayla Akın değil, Savcı hanım olarak kalacaksınız."

"Seni rahatsız edeceğini düşünmemiştim,"

"Rahatsız etmek değil, sadece gerek görmediğim şeylerle vakit kaybetmeyi kendime hakaret sayıyorum." kaşları havalandı, ardından gözleri kısıldı.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin