Bir damla gözyaşı.
Cesur Arslan Karaalp
Mevsim kışa döndü. Bahar hüznü ile geldi. Çiçekler açacaktı, birer birer yok oldu. Toprak kurudu, kar düştü üzerine boyadı beyaza. Ve bir damla sızdı arasına. Büyüdü, tüm şehri esir aldı. Kırmızı leke bir zehir gibi sardı kar beyazı, yayıldı. Yayıldıkça kopardı, yayıldıkça bir can daha acıya acıya silinmeye yakındı. Bir neden yarattı, boynuma dolanan urganın altında itilen tabure ile bir kaybedişe daha nedenler vardı. Mahkumiyete sürdü, ve yaktı.
Ellerim arasındaki beden göğsümdeki acıyı katladı. Çırpındıkça boğdu, çırpındıkça kor hissinde tenlerin ahını aldı. Bedenlere sürülmüş bir acının arasında kardelen çiçeğimi benden çaldı. Bir damla gözyaşında kardelen çiçeğimi benden kopardı.
Kaybediş. İlmek ilmek işledi ruhuma.
Kaybediş. Bir zehir gibi sızdı ruhuma.
Kaybediş. Ellerimden kopup gidişi ile yaktı ruhumu.
Yuvam darmadağın, evim harabeye tutsaktı. Her anım kan, her anım acı çığlıklar ile doldu. Pus sızdı, şehrin kasvetine karıştı. Gök gürledi, bir gecenin izinde yüreğimdeki yangını söndürmek istedi.
"Sedye getirin!" arabanın sert frenine basılmadan aralandı kapı, teni bembeyaz solukları özlem duyacağım kadar sessizdi. Göğsü kana bulanmış, kırmızıya boyanan eli boşluğa düşmüştü. Çok vakit kaybettim. Çok vakit kaybettik. "Ali! Sedye!" yer gök birleşircesine bir yakarıştı. Bir an olsun ayırmadım gözlerimi Ahu'dan, nefes alıp almadığını kontrol etmeye çalışıyordum. Ve bu, beni öldürüyordu.
"Ne oldu?" kollarım arasında sanki engel olabilecekmişim gibi acısını dindirmeye çalıştım. Sanki yapabilecekmişim gibi acısını yok etmek içindi uğraşım.
"Silahlı saldırı üç kurşun," sesi titriyordu Sipahi'nin. "çok kan kaybetti Ali." sedyeye düştü bedeni. Eli boşlukta, bakarken dizlerimin üzerine düşürdüğü elbisesi kanına boyanmıştı. Benim kardelen çiçeğimin canını yakmışlardı.
"Acil B rh - kana ihtiyacımız var! İki numaralı ameliyathaneyi hazırlayın! Nabzı çok düşük!" yüreğim kavruldu. Adımlarım kesildi.
"Üç numarayı hazırlayın! Yaralı asker karın boşluğunda bir kurşun var!" sağımdan bir başka sedye geçti. Akif'ti. Silindi.
Nabzı düşüktü. Yol boyu parmağım bileğindeydi, hissetmesi içindi tüm çabam sanki bana veda edecekmiş gibi elimi sarışı gevşekti. Ve sonra kayboldu, boşluktaydı. Beni duymadı, harelerini aralamadı. Kargaşa sesleri doldu kulaklarıma, öyle bir his vardı ki ruhumda Ahu'nun bazen durup anlatmaya çalıştıkları gibiydi. Mutlu olduğunda içim kıyılıyor derdi. Üzüldüğünde ruhum acı çekiyor derdi. Canı yandığında bir şey var Cesur, geçmiyor derdi. Bir şey var Ahu, geçmiyor. Boğazımda bir düğüm var, yapabiliyormuşum gibi nefeslerimi söküp alıyor benden. Göğsümde bir acı var, boşluğa düşmüşüm gibi her zerreme hüznü kazıyor adım adım. Ellerim, ellerim titriyor. Bunca zaman dik durmak için uğraşan ben, yüzüme kapanan kapılar ile iki büklümdüm. Bunca zaman ayakta durmak için uğraşan ben, ellerime sızmış kanı ile darmadağın, mahvolmuş misali pes etmiş haldeydim. Kaburgalarımın altında kasvet, kalbimde kor yangını vardı.
Ardımda duyulan adımlar birer birer son buldu. Hepsi sadece bakmakla yetindi, belki de bir tepki beklediler, bir yakarış, bir ağıt, bir çırpınış. Yapamadım. Ellerim arasında ki buz kesmiş tenin izini silemedim, ellerim arasında acı çeker haline engel olamadım, canı yandığında acımıyor deyişi ile diline yalanı dolayışına engel olamadım. Canı yanarken sadece benden gitmemesi için yalvardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...