Aptallık, bir insanı rezil edecek kadar kör bir varoluştur.
Tanrım! Şu an, tam da burada izlerimle birlikte silinmeyi ve kaybolmayı dilerdim. Utanç, bedenimde, tenimde ve her zerremde arsızca gezerken ben belki de ilk kez bu denli bir sancıya hapsolmuştum.
Yanıyordu yüzüm, dudaklarım, bacaklarım. Kendimi kaybettiğim bu boşlukta avuçlarıma sinen ateşler ve parmaklarımda kol gezen uyuşma ile kalbim şiddetle teklediğinde ellerimden kayıp giden benliğim beni mahvediyordu. Utancımdan yerin dibine girmek üzereydim, bu utanç beni ağlatacak haldeydi. Kucağında olduğum beden dahi bir anlığına kasıldığında belinde olan bacaklarım gücünü kaybetmiş ve ben yere düşecek gibi olmuştum.
Ata, hâlâ bana şaşkınlık ve çehresine sinen öfke ile bakıyordu. Bunun aksi beklenemezdi, ancak ben şimdilerde hemen kaçıp gitmeliydim belki de. Parmaklarım Cesur'un saçlarından usulca kaydığında belimdeki ve ensemdeki eli çözüldü yavaş yavaş. Bacaklarım kendini serbest bırakırken ağırca yutkunduğumda buz kesmiş her yanım ile sarsılmamı gizlemeye çalıştım, başaramıyordum sanırım.
Cesur'un eli düşmemem için belimde kalırken bacaklarım ondan çözüldüğünde ayaklarım ateşe değmiş gibi yere temas etmişti. Omuzlarında kalan ellerim usulca kaydığında artık onun da beni bırakması gerekti. Ata'ya bakacak halim yokken o avını yakalayan bir avcı gibi Cesur'a bakıyordu hâlâ. Bana baktığı an yerin dibine girecektim, bunu biliyordu, hissedebiliyordu. Bana bakmıyordu, birazdan ne olur diye düşündüğüm yerde tıkandığımda yüzünde tiksinç bir ifade oluşmuştu. Bu ifadesi zemini ayağımın altından kaydırdığında öfkesi bir yana kalsın iğrenmiş hali ile Cesur'da olan kahveleri bana kaydığında yerle bir oldum.
Şimdi bir avuç toprak kazılsa içine girecek halde iken onun bana bakışı azaplar içerisindeydi. Yaptığım yanlışı her an yüzüme vuracak gibi dursa da bunu yapmayacağını biliyordum. O, beni aşağılamaz ya da hor görmezdi. Ancak bu gördüğü görüntü ona fazla gelmiş gibi yüzü buruştuğunda belki de bir şeyler söylemesini bekliyordum, ama o sessiz kalıyordu.
Dudaklarımda başlayan yangın hızla tüm bedenimi ele geçirmeye başladığında hızlı soluklarımın yankı yaptığı bu boşlukta açık kapıdan sızan soğuk hava dahi dindirmedi yangınımı. Her an, her saniye daha da utanç ile kıvranırken Cesur'un hemen yanımda olan bedeni az önce olanları zihnimden silmeme engel oluyordu. En beteri ise her an onun üzerine atlayacakmış gibi öfkesini ortaya çıkartan Ata'ydı. Ancak hiçbirini yapmadı, bende olan irisleri hayal kırıklığı ile kasıldığında bu ifadeyi görmek öylesine canımı yaktı ki kalbim kaburgalarımdan çıkacak zannettim. Başını varla yok arası iki yana salladı, sonra ise arkasını dönerek sert adımları ile uzaklaştı.
Yalpaladım olduğum yerde kendimi delicesine ağlamaya iterken bir yanım bunu yapmak yerine sadece onu yalnız bırakmayı istiyordu. Dudaklarımda başlayan titreme yüreğime sızmaya başladığında demir kapının sertçe çarpılması ruhuma sızdığında bu darbe ile göz bebeklerim kapanmıştı. Şimdi topla toplayabiliyorsan Ahu.
Dişlerim birbirine kenetlendi. Çenem kasılırken yanımda muhtemelen gözleri bende olan adam ile parmaklarım sertçe avucuma hapsoldu. Delicesine kaçma dürtüsü uyanıyordu içimde, ve ben belki de bunu yapmanın en iyi düşünce olduğuna saniyeler içerisinde karar vermiştim. Utanç ile yanan benliğim adım atmaya dahi gücü olmayan bacaklarımı zorlarken hızlıca yere düşen çantamı almış ve bir güç ile asıldığım demir kapıdan saniyeler sonra kendimi buz kesen geceye atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Aksiyon"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...