Beyaz güllere sarınmış küçük kadın.
Cesur Arslan Karaalp
Beni dahil ettiği o küçük yaşamı ile sinmişti her yanı kanlar ve silahlara gömülü hayatıma. Yüzüne kondurduğu ölümcül tebessümü ile kesiyordu nefeslerimi, bana ne yapsa yeriydi. Sınırlar koymak, onu uzak tutmak, kahvelerini saatler boyu görememek uzun zaman sonra unutmaya yüz tuttuğum o hatıraları hatırlatıyordu bana.
Keşke dediğim o küçücük pişmanlığımda dahi Ahu'yu sarıp sarmalamak vardı ruhuma işlemiş merhametin eşiğinde. Bunu bana o öğretmişti, pişman olmayı, gülmeyi, içten tebessüm etmeyi ve minnet duymayı. Ahu, fark etmeden sızıyordu ruhuma. Ne ben engel oluyordum buna, ne de o. Kırıp dökmem gerekti, benden uzak durması için onu kendimden uzak tutmam gerekti. Ama yapamıyordum, her sineme işlemiş bu kadına kıyıp da yaş dökmesine dayanamıyordum.
Ona baktığımda gördüğüm tek şey yaşanmamış bir hayat, ve nice duygularına prangalar vurulmuş küçük bir kız çocuğuydu. İyi olması içindi uğraşım, o ise bir karşılık bekliyordu. Onu zor duruma sokmamı ve kendisini borçlu hissetmeyi bekliyordu. Düşündüğü gibi değildi hissettiklerim. Yapmak istediğim için onu sarıp sarmalıyordum, ancak Ahu bunu anlamıyordu. Anlasa... devamını bende bilmiyorum.
Sesli bir soluk verdim dudaklarım arasından, ortadan kaybolalı dakikalar oluyordu ancak hâlâ gelmemişti, bu onu merak etmeme neden olurken ocağın altını kapatarak seslendim.
"Ahu." Sessizliğe gömülen ev bir şeylerin yolunda gitmediğini fısıldar gibiydi, ve ben bu hislerimde yanılmak istedim. Adımlarımı kapıya doğru ilerlettiğimde yeniden seslendim ona.
"Ahu iyi misin?" ses yoktu, bir şey olmuş olmalıydı ve bu iyi değildi. Kapı eşiğinde ona yeniden seslendim ancak o aşinası olduğum, dinlemekten bıkmayacağım sesi dolmadı kulaklarıma. Yüreğime bir ağırlık çöktü, onlarca günün pişmanlığı devrildi üzerime.
Beni yerle bir edecek o kadın hareketsizce yatıyordu kapı eşiğinde. Bu, tüm sistemimi mahvetti, bedenimde yarattığı yıkımdan haberi yokken hızla yanına giderek kavradım yüzünü. Endişe, şimdilerde hissettiğim tek duyguydu.
"Ahu! Ahu beni duyuyor musun!?" kendine gelmesi için hafifçe yanaklarına vurdum ancak buz kesmiş teni ile kavruldu benliğim. Ellerim arasında bilinçsizce yatıyor oluşu soluklarımı bana haram kıldı. Görmeyi istemeyeceğim şey onun yaralı olmasıydı, buna tekrar tekrar dayanamazdı. O güçlü olduğu halde bir yeni mahvoluşa daha dayanamazdı.
"Allah kahretsin! Ahu!" cevap vermiyordu, alnının kenarından süzülen koyu kırmızı kan yüzünü yıkamışken o beni duymuyordu.
Matemin en derin hissi ile boğuşuyordum, aklım başımda değildi ancak teninde belirmiş morarmış izler ile kaskatı kaldım. Yutkunmak zehir oldu, nasıl duymamıştım onu? Nasıl hissedememiştim çırpınışını?
Yüzüne eğilerek kapattım gözlerimi, tek bir soluk duymaya çalıştım ancak nafileydi, nefes almıyordu. Kavruldum kor ateşe atılmış gibi, her yanı yara bere, her yanı isyandı onun. Şimdi gidecek miydi? Daha bir kez bile bana tebessüm etmemişken.
"Hayır, hayır, hayır! Lütfen aç gözünü Ahu lütfen!" yüzüne dağılan saçlarını parmaklarımı kavuruşuna aldanmadan bir kenara çektiğimde şiddetle tekleyen kalbim ne yapacağının bilincini yitirmiş aklımı tetikliyordu.
Ellerim arasındaki bedeni gücünü tamamıyla kaybetmişken saniyeleri sayamadığım o anlarda merdivenlere yönelmiştim. Bilinçsizdi.
Hızlı olmaya çalışarak demir kapıyı açtığımda karşı kaldırıma park ettiğim arabanın kapılarını açar açmaz sokağın ortasında yankılanan ses sabır dilercesine bir soluk verememe neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...