Küçük Ahu'nun savaşı.
Nefret.
İliklerime kadar hissettiğim, bir zehir gibi kanıma karışan beni alt etmek isterken kör bir intikam duygusu ile çakışıp zaferini ele alan duyguydu. Yakıyordu, bu nefret parmak uçlarıma kadar yuva yapmış, alev alan tenimden sızıyordu. Nefret soluklarıma karışıyor, tüm şehri kendi yangınım ile küle çevirene dek yakmak istiyordum. Adımlarım birbirine karıştı, göğsüm hızla çarptı, avuçlarımı yüzüme bastırarak sıvazladım, saçlarımı sertçe çekiştirdiğimde bir elim belimde durmuş, diğeri saçlarımı kavrayarak başımın ardında yerini almıştı. Nefeslendim. O soluk öylesine büyük bir yıkım ile çıktı ki attığım her adımda bir kez daha dizlerimin üzerine düşecek oldum ancak durdurdum kendimi. Bu sefer değildi, bu sefer dizlerim parçalanmayacaktı.
Volta atışlarım dinmedi, nemli saçlarıma karıştı parmaklarım bir kez daha döndüm olduğum yerde. Yatağın üzerine fırlattığım telefonuma düştü harelerim, ekranda yazanları defalarca okumam öfkemi körükledi.
Sakin değildim, olamazdım. Odanın büyük camını açtım sonuna kadar, içeriye çiseleyen yağmur damlalarının küçük damlacıkları dolmaya başladığında çıplak tenime çarpıyor sanki alevlerime su serpmek istiyordu, ancak yetmiyordu. Bu şekilde açık bir camın önünde durmak akıl karı değildi, ancak ruhumda gezinen o kor öylesine canıma dolanıyordu ki mantığımı yitirmek üzereydim. Yutkundum, çok ağır bir yutkunuştu. Baş edememeye başladım. Hırsla camı çarptığımda giyinme odasında koltuğun üzerinde duran Cesur'un beyaz tişörtünü üzerime geçirmiş yatağa attığım telefonumu parçalamak istercesine avuçlarıma hapsettiğimde ayaklarımın buz kesen parkede adımlarımı birbirine dolandırışı ile kapıyı çarparak basamakları inmeye başlamıştım.
Mutfaktan geliyordu sesler, avuçlarımın ısısı bedenimdeki gerginlik ile arttı, dizlerimin titreyişi hükmü ele almış gibi bir güçsüzlüğe sürükledi ancak bu kez değildi, bu kez o güçsüzlüğü tatmayacaktım. Mutfağın geniş kapısında kesildi adımlarım. Harelerime iri kıyım bedeni çarptı, geniş ve kaslı sırtı bana dönük yemek yapıyordu. Kesik bir soluk verdim.
"Sevgilim neden o kadar hızlı indiğini sorabilir miyim?" elindeki tahta kaşığı tencerenin içerisine yavaşça bıraktığında bana dönmüş, zifirileri bedenimi bulduğunda üzerimde gezinmişti, duraksadı, onun tişörtünü giymiş olmam bilincini sekteye uğratmış gibiydi. "Ahu," kalçasını siyah büyük tezgaha yasladı. "Güzel sevgilim evde her daim bu şekilde dolaşabilirsin." keyif almış gibiydi halimden, ancak yüzümdeki ifadeyi gördüğünde silindi. "Bir şey olmuş." sert bir soluk verdi. "Ben öğrendiğimde her kimse yedi ceddini sikeceğim bir şey olmuş." elimde sıkı sıkıya tuttuğum telefona kaydı gözleri. Sıkıntıyla kalçasını tezgahtan ayırdığında üzerime adımlamış sessizliğimden hoşlanmazken elimdeki telefonu usulca aldığında titreyecek hale gelen harelerimi izlemiş, ardından ekrana düşen mesajı okumuştu. Ben gibi defalarca yaptı bunu. Kuzgunileri ağırca kapandı, sakin kalmak ister gibi açtı gözlerini telefonu cam masanın üzerine bıraktı.
"O herifi gördüğüm ilk yerde geberteceğim." öfkesi tenime bulandı, bir adımlık mesafe varken titrek bir soluk verdiğimde muhtaçmışım gibi buz kesen parmaklarım koluna dolandı.
"Cesur." sesim fısıltılıydı. "Annemin yerini biliyor." dudaklarım titreyecekti, tuttum kendimi. Çehresindeki gerginlik anbean yuva yaparken eli usulca yanağıma çıktığında parmağıyla okşamış, diğer elini belime sardığında sıkıca tutmuştu.
"Güzel sevgilim," dudağımın kenarını sevdi. "sana bir söz vermiştim." ağır ağır salladım başımı. "O sözümü tutmaya çalışıyorum, o günden beri annenin yerini bulmaya çalışıyorum Ahu." yapma der gibi baktım ona. Kıyamıyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...