BÖLÜM 116: "BİR KALA"

7.5K 356 139
                                    

Sağanak misali.

Yağmurun şiddetli sesi camlara çarparak küçük birer gürültü oluşturmaktan kaçınmadı. Gözlerimin önünde kayıp giden damlalar yerini eksiltmeden bir yenisiyle doluyordu. Gökyüzünün gri hissiyatında tüm şehir sele çevrilircesine teslim olmuştu.

Arabanın içerisine dolan ses uykumun yavaşça gelir hali ile usulca bir melodiyi andırmay başlamıştı. Yerime sinmiş, teninden yayılan yumuşacık lakin bir o kadar da keskin kokusu ile derince nefeslenerek mayışır olmuştum. Ne kadar zamandır burada beklediğimiz hakkında bir fikir yürütmekten çok uzaktım. Hava git gide kararıyordu ve biz battığımız yerden Cesur'un birkaç denemesi ile henüz çıkabilmiş değildik. Telefon ise çekmiyordu, birisine ulaşabilsek eve dönmeyi arzuluyordum ancak şu an için mümkün görünmüyordu.

Dudaklarımdan çıkan küçük nefesim ile beline sardığım kolumu çözerek sırtımı kapıya vermiş gözlerimi kırpıştırarak bakmıştım Cesur'a. Ben gibi uyukluyordu. "Cesur," fısıldar gibiydi sesim.

"Efendim kardelen çiçeğim?" başını hafifçe bana doğru çevirdi ve gözlerini açtı.

"Sıkıldım." eli dizlerimin üzerinde hafifçe okşuyordu. "Farkındayım ama şu an yapabileceğim bir şey yok." biliyordum, sadece bir an önce buradan gitmek ve yatağımda uzanmak istiyordum. "Arkaya uzansak olmaz mı, kıçım uyuştu." kucağında hafifçe hareketlenir olduğumda ellerimi omuzlarına yaslayarak kaldırdım kendimi. "Uzan sen güzelim, bagajda yastığın var." yastığımı kucaklayarak kendime çekmiş arka koltuğa boylu boyunca uzandığımda rahat bir nefes vermiştim. "Gelmek istersen kollarımı açıyorum." dudaklarının kenarında küçük bir kıvrılma oldu. "Hayır diyeceğimi pek sanmıyorum ama güzelce dinlen belki zaman geçer." ellerimi karnıma koyarak ritimle vurmaya başladığımda tavanı izliyordum yağmur sesi kısıkça arabaya dolarken.

"Bir şey soracağım." dedim merakla. "Biz şimdi burada bekliyoruz ya," başım yastıkta hafifçe ona döndü. "Yağmur geceye kadar dinmezse hatta daha da şiddetlenirse ve burayı sel basarsa ve araba çıkamazsa ya da biz sürüklenirsek... Cesur, burada durmak yerine neden telefonun çektiği bir yer bulmaya çalışmıyoruz?" dirseklerim üzerinde doğrulmuş kaşlarım çatık halde ona bakıyordum.

"Çünkü yağmurun dinmesini bekliyorum."

"Ya durmazsa?" dedim ihtimalini düşünerek.

"Seni bu yağmurda çıkartamam hasta olursun." dedi usulca.

"Arabada bekleyeyim?" sence oluru var mı dercesine bakıyordu.

"Tek başına bırakamam. Diner birazdan tepeye doğru çıkarız sevgilim." peki dercesine uzandım yerime yeniden. Oflayarak yanaklarımı şişirmiş, mümkünmüş gibi can sıkıntımı gidermek adına, "Acıktım." demiştim. Kahvaltıda canım pek bir şey istememişti ve şimdi hafiften acıkıyor gibiydim. Torpidoya uzanarak küçük bir paket tuzlu kraker çıkarmış bana uzatmıştı. Arkama yaslanarak paketi açtığımda ona uzatmıştım ki, "Sen ye yavrum." diyerek geri çevirdi. Bacaklarımı bağdaş kurarak attım ağzıma bir tane. Tuzlu tuzlu bütün paketi yemekten midem bulanmış, suyumu kafaya dikerek hafifçe bastırılan midem ile iki koltuğun arasından ona uzanarak yakışıklı yüzüne bakmıştım.

"Oyun oynayalım mı?" bana döndü kuzgunileri.

"Ne oyunu?"

"Bilmem, bilmece mi sorsan?" dudaklarında belirdi gülümsemesi. "Ya da plaka oyunu, ya da hızlı cevap oyunu ama hepsi sıkıcı bunların Cesur, ayrıca araba soğudu klimayı açsana." klimaya uzanmıştı ki, "Dur açma," dedim heyecanla. "Şimdi mazot falan biter bir de onunla uğraşırız." ceketimin önünü kapatarak yastığımı bagaja yeniden atmış iki koltuğun arasından uzandığımda kucağına oturmuştum bir kez daha. "Oh," dedim gülerek göğsüne kıvrılırken. "benim yerim burası." dudaklarını şakağıma bastırdı gülerek. Kolları arasına bir kez daha almış, sımsıkı sarmıştı. "Var mı bizim için planların anlat bakayım." başımı göğsüne biraz daha yaslayarak yer edindiğimde kollarımı beline sarmış sıkıca ona tutunmuştum.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin