16 Mayıs
Saat: 06.01
Melodi, yavaşça gözlerini açtığında karşılaştığı manzara ile kendini tutamayıp gülümsedi. Usulca yataktan çıkıp iki adımda pencerenin önüne gitti. Güneş, saklandığı bulutların arasından çıkıp turuncu ışıklarıyla erkenden uyanan insanlara adeta güzelliğiyle nispet yapıyordu. Bu nispet 18.katta yaşamanın ne kadarda şanslı bir durum olduğunu tekrar fark etmesini sağladı. Genç kız, her durumda pencereden dışarıyı izlemeyi çok severdi. Bazen bulutların dönüştüğü farklı şekillere dalardı, bazen ise karınca kadar küçük görünen insanlara.
Jungkook'un horlama sesini duymasıyla gözlerini pencereden ayırdı ve ona doğru döndü. Bangtan üyelerinin her zaman Jungkook'un horlamasıyla dalga geçtiğini biliyordu ancak ilk kez buna şahit olmuştu. Keyifli bir şekilde yatağa geri oturduğunda gözlerini genç adamdan hiç ayırmamıştı. Dün gece aralarında geçenlerden sonra bir şeyleri yoluna koymaları gerekirken birbirlerinden uzaklaşmak zorunda kalmaları çok büyük bir talihsizlikti. Melodi, bunları düşünürken yüzü birden düşüverdi. Onu seviyordu. İyi bir film izlediğinde ya da güneşin parladığını gördüğünde hissettiği sevgi değildi bu hissettikleri. Ağustos ortasında, geceleyin berrak gökyüzüne bakarken onu ele geçiren, içinde öfkelenen cennetleri ve cehennemleri kontrol eden, onu gördüğünde ruhunda ki fırtınaları dindiren, dünün yaralarını saran sevgiyle seviyordu onu. Sevgisi belki kaotikti ama onun için bu kargaşa bile çok güzeldi. Tıpkı sevdiği adamın büyük, kahve gözleri gibi. Geri geldiği zaman Jungkook'un değişmesinden ve her şeyin daha da kötüleşmesinden korkarak Tanrı'ya dua etti. Odadan çıkmadan hemen önce ise genç adamın yanağına usulca kondurduğu öpücükle ona veda etmişti.
Bangtan'ın yurdundan çıkıp kendi yurtlarına girdiğine Kaey, elinde kahvesiyle genç kızı karşıladı. Melodi, bir şey söylemek için dudaklarını aralamışken Kaey, boşta olan elini kaldırarak onu susturdu. "Sakın yapma Mel! Jungkook'la aranızda geçen şeyler için kimseye açıklama yapmak ve özür dilemek zorunda değilsin. Bu sizin aranızda olan özel bir şey. Bırak öyle kalsın."
"Ama..."
"Aması yok miniğim. Aşık olmak kimseyi kötü biri yapmadığı gibi senide yapmaz. Bir türlü omuzlarından almamıza izin vermediğin yüklerin üstüne daha fazla ağırlık yükleme lütfen." Melodi, kollarını abisinin beline sardı.
Kaey, kahveyi dökmemeye çalışarak kardeşinin sarılışına karşılık verdi. "Ayrıca ben minik kardeşim adına çok mutluyum. Benim miniğim büyümüşte aşık olmuş."
"Teşekkür ederim abi." Kaey, Melodi'yi kendinden hafifçe uzaklaştırıp ona gülümsedi. "Bavul hazırlamana yardım etmemi ister misin? Çünkü en son baktığımda boş bir bavul kıyafet odasında duruyordu."
Melodi, başını sallayarak abisinin teklifini kabul etti çünkü gerçekten yardıma ihtiyacı vardı. Kıyafet odasına geçtiklerinde Kaey, pufun üzerine oturdu. "Neleri götürmeyi düşünüyorsun?"
"Olabildiğince rahat kıyafetleri yanıma alacağım. Bir şeye ihtiyacım olursa oradan alabilirim." Kaey, kahvesinden bir yudum alırken Melodi, rahat olduğunu bildiği pijamalarını ve eşofmanları odanın ortasında açık bir şekilde duran bavuluna düzenli bir şekilde koymaya başlamıştı. Türkiye'den döndüğünde Jess, bavulu onun için boşaltmış ve içindekileri yerleştirmişti. Amerika'dan döndüğü zaman bavulunu kimin boşaltacağını merak etti.
Genç kız, yarım saat sonunda ihtiyacı olan her şeyi bavula koyduğunu abisine söyleyerek fermuarı çekmesi için ondan yardım istemişti.
"Bavulun üstüne otur bakalım." Melodi, oldukça dolu olan bavulun üstüne oturup bacaklarını kendine doğru çekti ve Kaey'de hızlıca fermuarı çekerek bavulu kapatıp ayağa kalktı. "İşte oldu~"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...