Bir gözümü aralayıp ısrarla çalan telefonumu açtım. "Efendim Oppa?"
"Mel, yeni şirkete gelmelisin."
Yattığım yerde dikleşip sırtımı yatak başlığına dayadım. "Birisine bir şey mi oldu?"
"Acil bir durum var, hızlıca gel."
Hiçbir şey dememe fırsat vermeden telefonu suratıma kapatınca yataktan kalkıp pijamalarımı değiştirmeden hızlıca montumu ve ayakkabılarımı giyip yurttan çıktım. Merdivenlerden koşarak inerken Ed oppanın telefonunu açmasını bekliyordum. "Oppa beni alır mısın?"
"İki dakikaya oradayım."
***
Şirketin kapısının önünde beni bekleyen Yoongi Oppa'nın yanına koştum. Kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladığında ona engel olmadım ve beni sürüklemesine izin verdim. Bu sırada şirketi inceliyordum. İçerisi çok güzel dizayn edilmişti. Bir kat aşağı indiğimizde burasının diğer katlardan farklı olduğunu fark ettim. Kapıların tiplerine bakarsak bu katı eski şirketteki gibi sadece stüdyolara ayırmışlardı. "Buraya neden geldik?""Sana göstermek istediğim bir şey var." İşaret parmağıyla siyah renkli kapıyı gösterdi. "Orası kimin stüdyosu biliyor musun?"
"Senin mi?" Kafasını iki yana sallayınca tekrar tahmin ettim. "Namjoon Oppa'nın? Ama onun kapısı şifreli olmaz ki. Hoseok Oppa'nın mı? Eğer onun olsa kapıda Supreme yazardı."
Arkama geçip ellerini omuzlarıma koydu. "Hayır miniğim."
Arkama döndüğümde omuzlarımdaki elleri düştü. "Yoksa Tae'nin mi?" Olduğum yerde zıpladım. "Tanrım aşırı mutlu olmuştur."
Başımı okşadıktan sonra beni kapıya doğru hafifçe ittirdi. "Artık stüdyoyu kullanmak için sıra beklemene gerek kalmayacak çünkü orası senin stüdyon Melodi."
"Gerçekten mi?" Heyecandan titreyen ellerim kapının kolunu indirdi.
Kocaman gülümsedi. "Hepimiz senin seveceğini düşündüğümüz şeyler aldık. Bende dün gece işim olmadığı için gelip düzenledim." Kedi bakışlarıyla "Nasıl olmuş, beğendin mi?" Diye sordu.
"Bayıldım." Siyah kadife kumaşla kaplanmış iki kişilik koltuğa Yoongi Oppa'nın yanına oturup kollarımı ona sardım. "İyi ki benimlesiniz." O saçlarımı okşarken etrafı incelemeye devam ediyordum.
"Duvarların mor olmasını Tae istedi. Ben en sevdiğin renge boyatmak istemiştim ama izin vermedi. Jimin'de gidip sevdiğin animelerden, dizilerden ve filmlerden beğendiğin sahneleri bulup poster şeklinde bastırmış. Dün gelmiş kendisi bütün duvarı kaplamış. Bence bu sahneler senin değil onun sevdikleri. Kitaplıkları Mark aldı. İçlerindeki pelüş oyuncakları ve figürleri de Hoseok'la Namjoon biz turdayken sana hediye olarak almışlardı. Ama vermeye fırsat bulamadıkları için kitaplıklardan birini onlarla doldurmaya karar verdiler. Diğer kitaplıktaki mangaları Jungkook aldı, kitapları da Kaey ayarlamış."
Ayağa kalkıp kitaplara baktım.
"Kaey, annenden küçükken okuduğun ve beğendiğin kitapları göndermesini istemiş. Jin hyungta senin için bunu hazırladı." Koltuğun önündeki sehpanın üzerinde duran albümü gösterdi.
Hemen gidip içindeki polaroid fotoğraflara baktım. Şirketteki ilk günümden itibaren çekilmiş bir sürü fotoğraf vardı. "Oppa, Haneul unnie ne almış?"
"Hediyesini kendisinin vermek istediğini söyledi."
Kızın asılan suratı Yoongi'nin söylediği yalanla hemen eski neşeli haline dönmüştü. Melodi, odayı incelerken abisi de onu izliyordu. Aslında hepsi beğendikleri şeyleri almıştı, genç kız bunu bilse de bir şey demedi. En sevdiği renk siyah olabilirdi ama Mel, mor rengini de severdi çünkü Tae için mor rengi özel bir renkti. Duvardaki posterleri de çok beğenmişti çünkü Jimin'in en sevdikleriydi. Hep odalarına bir kitaplık almak isterdi ama Mark istemediği için bir süre sonra vazgeçmişti. Artık kendine özel iki tane geniş siyah renkte kitaplıkları vardı. Kitaplıklardan biri abilerinin diğeri ise Jungkook'un en sevdikleriyle doluydu. Diğerleri ne seviyorsa o da severdi. Çünkü o 10'undan alınan minik parçaların harmanlanmasıyla oluşan bir kızdı.
503-6519
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...