Arabanın ön kapısını açıp şoför koltuğunda oturan Edd Oppa'nın yanındaki yolcu koltuğuna oturdum. Ben kapıyı kapatırken o radyoyu açmış şarkıları hızlı hızlı geçip en sevdiği şarkıyı bulmaya çalışıyordu. Bizim şarkılarımızı çok severdi. Albümlerimizin -mini, tam, özel tasarım albümler- hepsini ön siparişle alır bize imzalatır bıkana kadar da dinlerdi. Şarkıları ilk dinlediğinde bize hemen düşüncelerini mesaj atar birkaç gün sonrada şarkılara gizlediğimiz anlamları bulurdu -onları bulmayı severdi- ve bu sefer bize upuzun bir mesaj atardı.
"Güldüğüne göre Jess seni affetti." Başımı aşağı yukarı salladığımda heyecanla sordu. "Ne yaptın?"
"Ondan defalarca özür dileyip hatalı olduğumu bir daha yapmayacağımı söyledim."
"O ne dedi?"
Sesimi Jess'in sesine benzetmek için hafifçe kalınlaştırdım. "Elindeki güzel çiçeklerle, söylediğin süslü cümlelerle kendini affettirebileceğini düşünüyorsan çok doğru düşünmüşsün velet." Daha sonra kollarıyla beni sımsıkı sarmıştı. Benim teşekkürlerim eşliğinde uzun bir süre öyle kalmıştık. Daha sonra bana stajyer çocuklarımın Debut sahnesine gidebileceğimi söylemişti. Dün gece Minik Liderim stüdyoma gelmiş ne kadar heyecanlı olduğundan bahsetmişti. Sürpriz yaparsam daha mutlu olacaklarını düşündüğüm için ona geleceğimi söylememiştim. "Oppa, her zaman gittiğimiz fırına gidebilir miyiz?"
Kafasını aşağı yukarı salladı.
"Kahvaltı yapmadın değil mi?"
Gülümsedi.
"O zaman sen bir şeyler yerken bende çocukların sevdiği hamur işlerini alırım ."
"Mel, menajerlerinin kızdığını biliyorsun."
Omzumu silktim. "Bana hiçbir şey söyleyemez. Bütün gün çocukların yanında olacağım için onlara da bir şey söyleyemez. Bugün çıkış yapıyorlar! Bugün onların günü Oppa."
Birden aklıma bizim Debut günümüz geldi. Hepimiz berbat haldeydik. Haneul, -anksiyete tedavisi olmasına rağmen- bütün kadın idollerin ortak kullandığı tuvaletlerde ki kabinlerin birine kendini kilitlemiş dakikalarca ağlayarak istifra etmişti. Ben onu diğer kadın idollerin küçümseyici bakışları eşliğinde kapıyı açmasına ikna etmeye çalışırken Mark'ın bir hafta önce burktuğu ayağı şişmişti. Kaey ise sahneye çıkamayacağımızı düşündüğü için kulisin bir köşesine saklanmış kendini insanlardan soyutlamıştı.
Haneul kapıyı açtığında yere yığılmış bedenini önce kaldırmış sonrada sırtlamıştım. Koridordaki insanların sırtımdaki ablama ve titreyen bacaklarıma bakışını önemsemeden kulise götürmüş ayağının ağrısından ağlayan -gerçek anlamda ağlayan- Mark'ın yanına oturtmuştum. Kaey'i arayacak vaktim olmadığı ve onun kuliste bir yerlerde olduğunu bildiğim için sahneye çıkmamız gerektiğini söylemiştim. Üçü de sessiz kalınca bende ağlamaya başlamıştım. Yüzlerinde kocaman gülümsemeyle bizi desteklemek için kulisimize gelen Bangtan'ı görünce ağlamam daha da artmıştı.
"Aklına Debut gününüz mü geldi?"
Yavaşça kafamı salladım.
"Deli gibi ağlarken birden susup ayağa kalktığında bütün çalışanların korktuğunu hatırlıyor musun?"
"O an kendimi kaybetmiştim Oppa. Sanki vücudumu başka biri yönetiyordu."
"Bir an önce kendinizi toparlayın." Diye bağırdığında odadaki herkes senden çok korkmuştu."
"Bu yüzden mi kulisten çıktıktan sonra arkamdan sadece sen gelmiştin?"
"Mel, o gün senden korkanlar arasında bende vardım. Kendine zarar verebileceğini düşündüğüm için arkandan gelmiştim. Sonuçta benim görevim seni korumak. İyi ki o gün arkandan gelmişim. Sen gördüğüm en güçlü minik kızsın Melodi." Kafamı ona çevirdiğimde konuşmaya devam etti. "Reji odasına gidip reklama girmelerini söylediğinde sana gülen yönetmenin karşısında ağlamaya devam edeceğini düşünürken sen yayın akışına reklam eklemezlerse sahneye çıkıp onları rezil edeceğini söylemiştin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...