1 Ağustos
Nefes nefese gözlerini açarken yattığı yerde doğrulmaya çalışıyordu. Sırtını, yatağın başlığını dayadığında bir süre gözlerini odada gezdirip güvende olduğunu kendine defalarca hatırlattı. Nefesinin düzene girdiğinden emin olduktan sonra 5 günün sonunda yanına gelen sevgilisini, uyandırmaktan korkarcasına ses çıkartmamaya dikkat ederek ayağa kalktı. Büyük komodinin üzerinde ki sürahiyi eline aldığında yere düşen bardağın şıngırtısı odada yayıldı.Duyduğu gürültüyle genç adam gözlerini açtı. Başucunda ki ışığı yaktığında ayakta duran Melodi onu şaşırtmıştı.
Melodi, dudaklarını büzerek Jungkook'a baktı. "Uyandırmak istememiştim, üzgünüm."
Genç adam, hızlıca ayağa kalkarak genç kızı kucağına aldı ve odanın içerisinde ki banyoya girdi. Melodi'nin ayaklarını lavabonun içine koydu. Suyu ılık akacak bir şekilde ayarlarken Melodi'nin bedenini düşmemesi için tek koluyla sarmıştı. "Canın acıyor mu?"
Melodi, başını iki yana salladı. "Galiba cam sıçramadı."
Genç kızın, ayaklarına su tutarken "Yine de bir bakalım olur mu Mel?"
"Tamam." Kolunu, genç adamın boynuna sararken "Tekrar özür dilerim Kook. Ben seni uyandırmak istemedim." dedi.
Suyu kapatıp, lavabonun yanında ki havluyu alırken "İlk önce kendini düşünmeyi yine unutuyorsun Mel. Şu anda konumuz benim uyanmam değil ki. Önemli olan senin ayağına camın batıp batmaması, canının yanmaması..." dedi. Melodi'nin ıslak ayaklarını kuruladıktan sonra bile onu kucağından indirmedi. Odaya geçtiklerinde ışığı açarak odanın aydınlanmasını sağladı.
Jungkook, bedenini bırakmak için öne doğru eğildiğinde genç adamın boynuna sardığı kollarını çözdü. Yatağa bırakıldığında gözleri ayaklarında gezindi. Batıp batmadığını kontrol ederken Jungkook'un elleri ayaklarını sardı.
"Küçük cam parçalarını sadece bakarak anlayamayız. Bastırdığım yerler acırsa söyle." Ellerini, Melodi'nin ayağında gezdirirken bir yandan da genç kızın yüzüne bakarak canının acıyıp acımadığını anlamaya çalışıyordu. Kendince çok önemli olan bu kontrolün sonunda Melodi'nin ayağına camın sıçramadığına emin olmuş bir şekilde ayağa kalkıp odanın ışığını söndürmüştü. İnce pikenin altına girmeden önce başucunda ki ışığı yakmayı ihmal etmemişti. Odanın içinde ki cılız ışık Melodi'nin yüzünü hafifçe aydınlatıyordu. "Kâbus mu gördün?"
Genç kız şaşkınlıkla Jungkook'a baktı. "Nereden bildin?"
Jungkook, omzunu silkti. Çünkü genç kızın endişeli bakışları sayesinde tahmin etmesi o kadar da zor olmamıştı. "Ne gördün?"
"Kaey oppayı gördüm. Ölüyordu. O kadar gerçekçiydi ki çok korktum."
"Onunla konuşmak ister misin?"
"Kook, ben en son Kaey oppayla buraya gelmeden önce konuştum. Geçenlerde de kısacık mesajlaştık, biliyorsun. Aramaya yüzüm olduğunu düşünmüyorum. Aramızda ki yıktığımız duvarlı tekrar ördüğüm için o kadar pişmanım ki. Bana "Neden aramadın?" diye sorarsa verebileceğim bir cevap bile yok. Hem bu saatte uyuyordur."
Jungkook, telefonunu hızlıca Melodi'ye uzattı. "Uyandı bile." Melodi, kaşlarını çatarken gülümsedi. "Hadi, konuşsana!"
Genç kız, telefonu kulağına doğru götürdü. "Oppa?"
"Miniğim, bu saatte neden ağladığını öğrenebilir miyim? Yoksa Jungkook mu kırdı seni?"
Ağlaması anlaşılacak kadar ağlamamasına rağmen Kaey'in durumunu anlaması gözlerinin tekrar yaşarmasına neden oldu. "Sadece kötü bir rüya gördüm. Hatta kâbus..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...