1.1

820 56 0
                                    

Mark'ın yanına oturup telefonundan izlediği videoyu izlemeye başladım. İzlediği video 10 kısa kesitten oluşan bir videoydu. O 10 kesit bizim ödül kazandığımızda çekilen kısımlardı. Albüm çıkalı şimdiden 10 gün olmuştu bile. 6 gün boyunca Kore'de promosyon yapmış Japonya'ya gelmiştik. 1 saat sonra turumuzun ilk konserini verecektik. Ama Mark ısrarla, tekrar tekrar aynı videoyu izliyordu. Promosyonun ilk gününden son gününe kadar ödülü kabul ederken ağlamıştı. Her zaman olduğu gibi mutluydu ama bu sefer ki mutluluğunun farklı olduğunu hissedebiliyordum. Annesiyle yaptığı her telefon görüşmesinde annesinin onunla gurur duyduğunu söylemesi onu küçücük hevesli bir çocuğa çeviriyordu. Her şeyi kusursuz yapıyor, pratiklerde benim yerime Haneul'a yardım edip yükümü azda olsun azaltıyordu. Son zamanlarda ona gerçekten minnettardım. Onun uzun ısrarları ve uğraşları sonucunda Başkan, albüme Türkçe şarkı koymama izin vermişti. Kendi solo şarkımın kendi dilimde olması benim için çok özeldi. Türkçe şarkı söylememe izin verilince 10 dakikada hızlıca bir şarkı hazırlamış yapımcıya göndermiştim. Küçüklüğümden beri bittikçe almaya devam ettiğim küçük not defterlerimin birinde bulmuştum bu güzel sözleri. Dokuz yaşındayken çirkin el yazımla içimdekileri döktüğüm sitem dolu sözlerin kendi solo şarkımı oluşturması ve hem ülkemde hem de Güney Kore'de çıktığından beri listelerde bir numara olması beni aşırı derecede mutlu ediyordu. Bugün ilk defa şarkıyı canlı söyleyeceğimi bilmek kalbimin heyecandan daha hızlı atmasını sağlıyordu. Mark'ın omzuna başımı koydum. Videodaki seslerimiz beni daha da mayıştırdı. Yüzümde gülümsemeyle gözlerimi kapattım.

Konserin bitmesine sadece bir şarkı kalmıştı. Bu şarkı ise tahmin ettiğiniz gibi Mel'indi. Albümün Mel'in doğum gününde yayınlanmasıyla yoğun bir süreç içinde oldukları için doğum gününü kutlayamamışlardı. Japon hayranlarda bunu tahmin ettiğinden ona güzel bir sürpriz yapacaklardı. Üst tribündeki hayranlar Light Stickleri ile onun adını yazacaklardı. Orta tribündekiler ise onun yüzünün olduğu kocaman bir pankart tutacaklardı. En öndekiler ise ellerinde ikişer tane içinde küçük kırmızı kalplerin bulunduğu konfetileri Mel'e zarar gelmemesi için sahnenin zeminine doğru patlatacaklardı. İçerde her şeyden habersiz olan küçük kız vokal koçuyla konuşup kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Neden bu kadar heyecanlandığına anlam veremiyordu. Oysaki grup içinde en soğukkanlı olan oydu. Şimdi ne olmuştu böyle? En sonunda hazır olduğuna kendini ikna edip hızlı adımlarla yerdeki zeminin üzerine çıktı. Şarkı başladığında o yukarı çıkmıştı bile. Herkes onun çok heyecanlı olduğunu titreyen ellerinden anlayabiliyordu. Sahne arkasında ise Mark, tıpkı onun gibi heyecan titreyen elleriyle doğum günü pastasının üzerine mumları koymaya çalışıyordu. O sırada Melodi, sahne ortasında onun için konulan sandalyeye sırtını dikleştirerek oturmuş tam karşısına bakıyordu. Onu izleyenler kendilerine baktığını düşünüyor gülümsüyorlardı. Ama gözüne perde inmiş bu sözleri yazdığı zamana dönmüştü.

"Anne ben çirkin miyim?
Neden yüzüme konuşan yok? Sınıf arkadaşları ona çirkin diyor itip kakıyorlardı. Hiçbir zaman çirkinliği sorun etmemişti ama insanların görünüşü hakkında yorumlar yaparak onu küçümsemeleri acıtıyordu canını. Şimdi ise bir sürü insan onun çok güzel bir kız olduğunu ona hep söylüyordu. Gerçi hâlâ çok fazla çirkin olduğuna dair eleştiri alıyordu.

Anne ben dilsiz miyim?
Sesimi duyan yok? Arkadaşlarının onu dinlemediğini düşünürdü. Onun yeteneklerini kıskanıp onu üzmek için dinlemiyor gibi yaptıklarını bilmiyordu. Şimdi ise bir sürü insan onun sesini duyuyordu. Hikâyelerini dinliyorlardı.

Anne ben rüyada mıyım?
Hedeflerime hayal diyorlar. İol olmak aklının ucundan dahi geçmemişti. Ama her zaman gerçekten güzel işler yaptığı için tanınan birisi olmak isterdi. Bunu her dile getirdiğinde ona gülmüşler öyle bir şey olmayacağını söyleyip dalga geçmişlerdi. Şimdi ise yazdığı güzel, herkese hitap eden şarkılar sayesinde tanınıyordu.

Anne ben kalpsiz miyim?
Neden soğuk ellerim? Küçükken ellerinin soğuk olması kendini ölü bir insan gibi hissettiriyordu. Bunun için anneannesi ile doktora bile gitmişlerdi. Ama ellerinin soğuk olması için hiçbir sağlık problemi bulamamışlardı. Şimdi ise boş olduğu bir vakitte tekrar sorguluyordu. Ben yaşıyor muyum? Çünkü bu yaşadıkları hayal gibi geliyordu.

Anne ben yalnız mıyım?
Hiç kaybolmaz terliklerim. Babası onları terk etmişti. 5 yaşından sonra hiç onu görmemişti ama o iğrenç yüzünü ve annesine yaşattıklarını asla unutamıyordu. Babası yoktu. Annesi yoğun bir şekilde çalışıyordu. Dedesi emekli albaydı. Arkadaşları ile sürekli kamp yapar, hafta içi evde pek olmazdı. Anneannesi evde durmaktan sıkıldığı için kendisine küçük bir butik açmıştı. Şaşırtıcı bir şekilde rağbet görmüştü. Bu yüzden sürekli güzel, vintage parçalar bulmak için İstanbul'u karışlıyordu. Okuldan geldikten sonra hep yalnız olurdu. Şimdi ise onu hiç yalnız bırakmayan üç kişilik çok kıymetli ailesi vardı.

Annesine bu şarkıyı söylemişti. Annesi ilk dinleyişinde fark etmişti cümlelerin altında saklanan korkak küçük kızını. Ondan bir çok kez özür dilemesi gerekirken bir kere özür dileyebilmişti. İkinci özür için yüz bulamamıştı. Bu olanların hepsinin farkında olmasına rağmen kızına hiç yardım etmemiş ona çok kötü davranan eski kocasını unutmak için kendini işe vermişti. Bir annenin yapmaması gerekeni yapmıştı. Kızının kendini büyütmesine izin vermişti. İnternet üzerinden canlı yayınlanan konseri ağlayarak izliyordu şimdi. Telefonda dile getiremediği özürleri haykırıyordu bir taraftan.

Melodi ise şarkıyı söylerken gözüne inen perdenin gitmesi için gözlerini kapatmıştı. Şarkı bittiğinde bir an önce sahne arkasına gitmek için hızlıca gözlerini açtı. Gördükleri ile kalktığı rahatsız sandalyeye geri oturdu. Hayranları onun için zorla ezberledikleri Türkçe doğum günü şarkısını söylüyordu. Light Stickleri ile adını yazmışlardı. Kocaman pankartta yüzü vardı. Ağzını şaşkınlıkla kapattığında küçük kırmızı kalpler etrafında uçuşmaya başladı.
Ne yapacağı bilemediği için sadece gülümsüyordu. O sırada Mark elinde pasta ile gelip onu o andan kurtardı. Mumları üflemesi için adeta pastayı ağzına sokmuştu genç kızın, üfleyince küçük pastadan bir dilimi kendi ağzına sokuşturup suratına yapıştırdı. Mel, gözüne gelen pastayı eliyle sildikten sonra yakaladığı grup üyelerinin suratına sürdü. Bu anın beynine iyice kazınması için etrafına bakındı. Yanaklarında pasta olan üyelerine, onun için hazırlık yapan hayranlara baktı. Ha, birde kocaman ekrandaki suratı pasta kreması ile kaplı olmasına rağmen sırıtan kendine baktı.

Aziz Piyade - Anne Ben Çirkin miyim?

900-31118

900-31118

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
MELODYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin