Yanaklarıma bir sürü öpücük kondurulması ile gözlerimi açtım. Mark, yanaklarımı sıkıp kocaman gülümsedi. "Biraz daha yatarsan Başkan'la olan randevuna geç kalacaksın."
"Üzerimden Haneul'un kutsal filleri geçmiş gibi hissediyorum."
Elimden tutup oturmamı sağladıktan sonra bana sarıldı. Çenesini boynuma koydu. "Giysi odasındaki pufun üzerinde giyeceğin kıyafetleri hazırlayıp koydum. Ben çantanı hazırlarken sende giyin." Benden ayrılıp elini alnıma koydu. "Jimin Hyung ve Jungkook, ateşini düşürmek için epey uğraşmışlar. Ben gelene kadar başında beklemişler, onlara teşekkür etmelisin."
Ellerimi iki yanağına koyup sıkıştırdım. "Çok yorgun görünüyorsun ne zaman geldin?"
"10 dakika önce. Boşver şimdi beni. Dinlenmen için bizimkilere seni uyandırmamalarını ve alarmını kapatmalarını söyledim. Geldiğimde direk seni uyandıracaktım ama kıyamadım. Bu yüzden hızlıca hazırlanman lazım. Sen üstünü değiştirirken bende çantanı hazırlayacağım."
Hemen kalkıp koşarak giysi odasına gittim. Mark, giymem için pufun üzerine siyah hoodie ve tayt koymuştu. Hızlıca onları giyip banyoya koştum. Ben dişlerimi fırçalarken Mark, saçlarımı tarıyordu.
"Saçlarını örmemi ister misin?" Kafamı salladığımda saçlarımı dikkatlice örmeye başladı.
Ağzımdaki diş macununu tükürdükten sonra avcuma doldurduğum su yardımıyla ağzımı çalkaladıktan sonra ellerimi ve yüzümü kenarda duran pembe havluya sildim. "Hazırım."
Kotunun arka cebine sıkıştırdığı bereyi kafama geçirip banyo kapısının arkasına astığı montumu bana giydirdikten sonra yorgun bakışlarıyla bana baktı. "İşte şimdi hazırsın."
Banyodan çıkıp ayakkabılarımızı giydikten sonra merdivenlerden hızlı bir şekilde 18 kat aşağı indik. Binanın önüne çıkıp bizi bekleyen arabaya bindiğimizde rahatça nefes vermek istedim ama tıkalı burnum buna engel oldu. Sanırım iyileşene kadar ağzım sayesinde nefes alabilecektim. "Yoruldum."
"Çocuklar ben sizi anlamıyorum her sabah neden bunu yapıyorsunuz?" Eddy Oppa bana sarıldı.
"Sabah sporu." Mark eliyle şoför koltuğuna vurdu. "Hyung, Mel geç kalıyor hızlı hareket etsen olur mu?"
Arabanın kapısını kapatıp arkama yaslandım.
Çantasından bir tane yeşil elma çıkartıp bana uzattı. "Seni geç kaldırdığım için kahvaltı yapamadın. Şimdilik bununla idare et sonra bir şeyler yeriz."
"Teşekkür ederim Mark. İyi ki varsın."
-
Duvardaki saat 7:01'i gösteriyordu. Kapıyı çalıp içeri girdim. Başkan'a selam verdikten sonra kapıyı kapatacakken Mark içeri girdi.
"Seni çağırdığımı hatırlamıyorum Mark. Çık dışarı!"
"Söz veriyorum hiç konuşmayacağım." Koltuğu gösterdi. "Sadece şurada oturacağım."
"Konuşursan?"
"Konuşmayacağım."
Koltuğa oturup beni de kolumdan çekip yanına oturttu.
"Geç kaldın Melodi."
Tam cevap verecekken Mark konuştu. "Melodi, benim yüzümden geç kaldı efendim. Daha çabuk iyileşmesi için dinlenmesi gerektiğini düşündüm."
Bang Pd-nim'in kükremesiyle şaşkınlıktan ağzım açıldı. "Kapa çeneni Mark! Melodi, bana neler yaptığını anlatmak ister misin?"
Mark avcunun arasındaki elimi sıkarak bana destek verdi. "Bangtan Sunbaeler'in hayranı olduğunu iddia eden bir kızı korudum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...