Bulduğum boş yere oturmuş bir süredir kulisteki koşuşturmayı izliyordum. Bugün ilk turumuzun son konserini verecektik. Turdan yaklaşık bir ay önce son konserimiz için hazırlanmaya başlamıştık. Hayranlarımız için bir sürü şey hazırlamıştık. Her şeyle biz ilgilenmiştik. Sahne bizim istediğimiz gibi hazırlanmıştı. Çoğunlukla sahne kıyafetlerinde en rahatsız ve en süslü olan kıyafetleri ben giyerdim. Özellikle bugün giydiğimiz kıyafetleri bizim seçmemizi istemiştim. Hepimiz en sevdiğimiz kıyafetlerimizi giymiştik. Üstümde Mark'tan çaldığım gri hoodie, altımda giymekten dizleri çıkmış eşofman, kirli olduğu için beyaz gözükmeyen spor ayakkabılarım vardı. En çok sevilen şarkılarımızdan birini yeniden düzenlemiştik, BTS'in bir şarkısına hazırlanmıştık. Birkaç tane daha minik minik sürprizlerimiz vardı.
"Jess, artık oturur musun? Ayakaltında dolaşarak çalışanların işini zorlaştırıyorsun."
"Hala konserlere alışamadım, çok heyecanlıyım. O kadar heyecanlıyım ki dün gece heyecandan uyuyamadım. Ah, gece ne gördüm biliyor musun?"
Onun heycanlı sesinin aksine donuk bir sesle "Ne gördün Jess?" diye sordum.
"Dün gece yoğun istek üzerine 5.000 bilet satışa çıktı. Sayfayı yenilediğimde biletlerin hepsi bitmişti. Seni pis velet azıcık heyecanlanmalısın. Salonda 95.000 kişi olacak. Jamsil Stadyumu'nda düzenlenen en büyük konseri vereceksiniz."
Bir anda vücudumdaki kan akışı hızlandı. Ellerimi ısınan yanaklarıma koydum.
"Ayrıca size bir sürprizim var. Sürprizim o kadar güzel ki, umarım gördüğünde bayılmazsın."
"Sürprizin annem değilse ki böyle bir şey mümkün değil. Bu da bayılmayacağım anlamına geliyor." Tam yüzünün neden asıldığını soracaktım ki birileri son prova için sahneye gitmemiz gerektiğini söyledi.
-
Koşarak sahne arkasına gittik. Bacaklarımızın dinlemesi için önümüze konulan sandalyelere oturduk. Makyöz unnie, makyajımı tazelemek için geldiğinde istemediğimi söyleyip onu geçiştirdim. Vokal koçumuz önüme oturup elimi tuttu. "Oppa, özür dilerim. Sanırım kulaklıklarım bozuldu, şarkıyı duyamadım. Söylemeye çalıştım ama çok fazla ses vardı hepsi birbirine karıştı. Ritmi kaçırdığım için toparlamaya çalıştım ama olmadı. Özür dilerim her şeyi mahvettim."
"Mel, problem değil. Sana kulaklık ayarladık. Ayrıca çok iyi toparladın, her şeyi mahvettiğin falan yok. Ağlama, lütfen."
"Oppa." Kollarını açtığında sarıldım. Sakinleşene kadar öyle kaldım. Daha sonra yeni kulaklıkları taktılar. Bu sırada bizimkiler sahneye gitmişti.
"Sahneye bu suratla mı çıkacaksın?" İşaret parmaklarıyla dudaklarımı yukarı çekiştirdi. "Gülmelisin Mel. Kendine güvenmelisin." Sırtımı pat patladı. "Hadi git artık." Ben sahneye doğru koşarken bağırdı. "Fighting."
Şarkı başladığında hepimizin oturduğu platform yükselmeye başladı. "Sana verebileceğim hiçbir şeyim yok.
Şimdilik senin için yapabileceğim hiçbir şey yok.
Büyük sözler... Havalı laflar falan..." Benim bölümüm bitince gözlerimi kapatıp Haneul'u dinledim.Daha sonra aklıma gelen şeyi yanımda oturan Kaey'e söyledim. Kaey'de Mark'a. O da şarkıyı söylemeye devam eden Haneul'a. Haneul, kulağına söylenenle sustu. Onlardan susmalarını istemiştim. İlk önce kendi kulaklıklarımı daha sonra Kaey'in kulaklıklarını çıkarttım. Diğerleri de aynı şeyi yapınca gülümseyerek belki de bir daha göremeyeceğimiz manzaraya baktık. Platform yükseldiği için onların birazcık üstünde kalıyorduk. Hepsini görebiliyorduk. Bizim yerimize hayranlarımızın söylediği şarkımızı dinledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...