6-8

220 35 21
                                    

14 Mayıs
8.55

Melodi, bütün gece grubun geleceğini düşünmekten uyuyamamıştı. En sonunda yatağın içinden çıkmaya karar vermiş ve üstüne siyah eşofmanlarını geçirip yurttan çıkmıştı. Lobide ki çalışanların birinden taksi çağırmasını rica etmiş kısa sürede gelen taksiyle yaklaşık 30 dakikalık bir yolculuğun ardından Han nehrinin yakınlarında taksi şoförüne ineceğini söylemişti. Şoför, yavaşça taksiyi durdururken Melodi'de ücreti uzatıp sessizce taksiden indi.

Yavaş adımlarla Han nehrinin etrafında yürürken bol kapüşonlusunun cebinden çıkarttığı kulaklıklarını kulaklarına taktı ve slow şarkı listesini açtı. Şarkı listesi yarılanmıştı ki gördüğü banka oturup tam karşısında ki nehri izlemeye başladı. Küçükken dedesiyle dinlediği bir şarkı çalınca dudaklarını kıpırdatarak şarkıya eşlik etti. Kıpırdanan dudakları yüzünü gizlemek için taktığı maskeye değdiğinde huzursuzca eli maskeye doğru gitti. Kararsızlıkla birlikte usulca maskeyi çenesine indirdi ve derin bir nefes alıp verdi.

Kulağına dolan şarkı güzeldi. Gökyüzü güzeldi.

Han nehrini severdi. Buraya ilk geldiği geceyi hatırlayınca dudaklarına küçük bir tebessüm kondu. Başkan, bizzat kendisi gelip stajyerliğe kabul edildiğini söylediğinde havalara uçacak kadar sevinmişti. Anneannesine ve dedesine haber verdikten sonra içi içine sığamamış eski şirketlerinden Han nehrine kadar koşmuştu. Akşam saatlerinde geldiği için çok kalabalık olması onu biraz rahatsız etmişti ilk başta ama sonra herkesin kendince eğlenmesi, kahkahalar atması buraya hayran olmasını sağlamıştı. O hiçbir zaman arkadaşlarıyla toplanıp bir yerlere giden birisi olamamıştı. Zorlandığı zamanlarda buraya gelir o mutlu insanları izlerdi. Nehrin ılık rüzgârı çok üşütürdü onu ama insanların kahkahaları kalbini ve hep soğuk olan ellerini sıcacık yapardı.

Amerika'ya gidene kadar çok zorlandığı zamanlar olmuştu. Hele ilk hafta o kadar zordu ki Türkiye'ye geri dönmeyi düşünmüştü. Ama bunu yapmasını engelleyen bir sözleşme imzalamıştı. Ayrıca anneannesini ve dedesini hayal kırıklığına uğratmaktan korkmuştu. Bir süre sonrada Amerika'ya gönderilmişti zaten. Orada Mark'la o kadar yoğunlardı ki pes etmek akıllarının ucundan bile geçememişti. Tekrar buraya döndüklerinde ve diğer grup arkadaşlarıyla tanıştıklarında zor zamanlar geri gelmişti. Debutları için çalışırken neredeyse 24 saate yakın pratikler yapıyorlardı. Yorgunluktan ölecekmişler gibi hissediyorlardı. Melodi, lider olduğu için grup arkadaşları cezalar aldığında veya hastalandığında kendini gerçekten kötü hissediyordu. Eski menajerlerinin Mark'a tokat attığını gördüğünde çok çaresiz hissetmişti. Ama en kötüsü bir yerlere kapatılmalarıydı.

Kapatıldıkları yerden çıktıklarında yorgun düşmüş olsalar da yine buraya, Han nehrine gelirlerdi. Melodi'nin imrenerek baktığı arkadaş grupları gibi kahkahalarla bir şeyler konuşurlardı. Genç kız, onları koruyamadığı için kendini suçlu hissettiğinden anneannesinin gönderdiği harçlıklarla büyüklerine dondurma alırdı. Sonra da dondurmalarını yiye yiye yurtlarına geri dönerlerdi. Belki çok acı çekmişlerdi, yorulmuşlardı ama hep birliktelerdi. Her zorluğun üstesinden birlikte gelebilmişlerdi. Ne olmuştu da grubu bırakacak düzeye gelmişlerdi?

Dün gece Haneul'un bu isteğini düşünmüş ve nedenler aramıştı. Ancak ne yazık ki geçerli bir sebep bulamamıştı. Şarkısını sızdırmasını da anlayamamıştı. Çünkü şarkının sızdırılması sadece Melodi'nin veya şirketin zararına olabilecek bir davranış değildi. Aksine gruba da oldukça fazla zarar verebilecek bir davranıştı. Neyse ki çalışanlar bunu erken fark etmiş ve oluşabilecek zararları önlemişti. Yurda geldiklerinde Dohwan'ı aramış ve bu sızdırılma olayını açıklamasını istemişti. Çünkü Mark, Dohwan ve Jess'in konuşmalarına şahit olup Haneul'u suçlamıştı.

MELODYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin