8.9

129 12 2
                                    

18 Temmuz
Saat, gece yarısını çoktan geçmiş yeni bir güne giriş yapmıştı. Jungkook, Edd ve Henry ay ışığı altında saatlerce konuşmuş gecenin soğukluğuyla evin içine kaçmışlardı. Adada yaz geceleri, okyanustan gelen soğuk rüzgârlarla geçerdi.

Henry, uykusunun geldiğini söyleyerek kaldığı odaya çıkmıştı. Edd, yanında oturan Jungkook'un saçlarını karıştırdığında genç adam yaramaz çocuklar gibi gülümsedi. "Bisiklet fikri çok iyi değil miydi?" Edd'in gür kahkahasıyla, gülümsemesi daha çok büyüdü.

Kahkahasının gölgesi yüzünde asılı kalırken "Serseri!" dedi. "Çok iyi bir fikirdi Kook-ah. Melodi'nin bisikleti kullanmak için kendi isteğiyle evden çıkacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum."

Jungkook, gülümsemesi hızla solarken "Evden çıkmıyor mu? Hyung, bunu bana söylememiştin." diye söylendi.

"Üzücü girişiminden önce her gün Henry'le çıkıp yürüyüş yapıyorlardı, markete gidiyorlardı. Miniğim, burada ki marketlerde satılan yerel yiyeceklere bayılıyor. Hatta bazen küçük çocuklar gibi tek başına evden kaçtığı da oluyordu. Ama olaydan sonra sadece evin bahçesine kadar çıktı. Birkaç gün önce Henry, onu adada ki bir sergiye götürmek için ikna etmeye çalışmış. Fakat durum bir anda tam tersine dönmüş ve Mel, saçını kesmesi için Henry'i ikna etmiş."

Genç adam, hızlıca dolan gözleriyle Edd'e baktı. "Hyung, onu böyle görmek gerçekten canımı çok yakıyor."

Jungkook'un duygusal bir insan olduğunu herkes bilirdi ancak Edd, onu ilk kez böyle görüyordu. Yaşların parlattığı büyük gözler, onu bir kez daha şaşırtırken başını omzuna doğru eğdi. "Prensesimizin, beyaz atlı prensi olmak ve onu gördüğü kâbuslardan korumak ister misin?" Genç adamın heyecanlanacağını düşünürken, onun telaşla ayağa kalkmasıyla birlikte Edd ne yapacağını şaşırdı.

"Kâbus mu görüyor?"

Ellerini göğüs hizasına doğru kaldırırken "Terapi sürecinde kâbus görmesi normalmiş Kook. Endişelenmene gerek yok." dedi.

Genç adam, elini ensesine atarken "Ben, en iyisi Mel'in yanına gideyim." dedi. İkişerli üçerli merdiven basamaklarını çıktıktan sonra usulca Melodi'nin kaldığı odanın kapısını açtı ve olabildiğince sessiz bir şekilde içeri sızdı. Genç kızın, üstünün açık olduğunu görünce onu uyandırmamaya dikkat ederek üzerini, ince pikeyle örttü. Elini tam çekeceği sırada her seferinde zarifliğine bir kez daha hayran kaldığı küçük el, elinin üzerine kapandı. Elini çektiği anda Melodi'nin uyanmasından korktuğu için elini kıpırdatmamaya çalışarak yere oturdu ve küçük elin, elini sıkıca sarmasına izin verdi.

Jungkook'un da uyuyakalacağı kadar uzun bir süre aynı pozisyonda kalmışlardı ki Melodi, uykusu sırasında korkuyla sıçradı. Jungkook, gözlerini hızlıca açıp neler olduğunu anlamaya çalışırken Melodi, çoktan sayıklamaya başlamıştı bile.

Genç adam, Melodi'nin iyi olduğundan ve kendisinin de yanında olduğundan emin olması için ince kolları, aşağı yukarı ovuşturmaya başladı. Bu yardımcı olmadı. Melodi, tekmelemeye devam etti ve sonra acıyla inledi. Jungkook, onu böyle görmekten nefret ederken kulaklarına bir mırıldanma ilişti. "Luke" diyordu genç kız. Gördüğü şey bir kâbus değildi, onu rahatsız eden bir hatıraydı.

Jungkook, hızlıca yatağın diğer tarafına geçerek sırtını yatağın başlığına yasladı ve genç kızı kucağına doğru çekti. Elleri, ince beli sararken kulağına burada olduğunu fısıldamaya başladı. Melodi, yavaş yavaş rahatlıyordu. Genç kız, onun kollarındaydı ve o, onu bırakmayacaktı.

Zamanla genç kızın tekmeleri duruldu ve mırıldanmaları kesildi. Jungkook, hafif bedeni yerine geri koyacaktı ki parmaklar, sıkıca kolunu tekrar sardı. Gitmesine izin vermiyordu. Uykusunda bile onun burada olduğunu bilmesi ve yakınında tutması genç adamın, kendini iyi hissetmesine neden oldu. İlk kez yardım alan değil yardım eden taraftaydı. Melodi, her zaman onun sığınağı ve huzur kaynağıydı. Ama, o hiçbir zaman bu sıfatları sahiplenememişti çünkü Mel, her zaman hepsinden güçlü olmuştu. Bu düşüncelerle kucağında ki bedeni daha sıkı sardı. Onu bırakmayacaktı.

MELODYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin