Omzumdan dürtülmemle gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığım anda Jungkook'u görünce gülümsedim. Yakınlığını fark edince gülümsemem yavaş yavaş soldu. Burnu benim burnuma değecek kadar yakındı.
Benim aksime o hala gülümsüyordu. "Günaydın."
"Neden buradasın?"
Benden uzaklaşıp elimden tutup doğrulmama yardım etti. Yanıma oturduktan sonra üzerimden battaniyemi çekti."Mark, sana bakmam gerektiğini söyledi."
Duvardaki saate baktım. "Pratikten yeni dönmüş olmalısınız. Eve gidip dinlenmelisin. Ben kendime bakabilirim." Beni kucağına alınca düşmemek için kollarımı boynuna sardım.
"İyi olduğuna emin olduktan sonra gideceğim."
Beni küvetin içine bıraktıktan sonra banyodan çıkıp kapıyı kapattı. Bacaklarımı uzatıp kafamı küvete dayadım.Bu sırada sertçe kapıya vurdu. "Su sesini duymuyorum."
"Kollarımı kaldıracak halim yok Kookie. Kıyafetlerimi bile çıkaracak gücüm yok." Küvetten çıkıp kapıyı açtım.
Kaşlarını çattıktan sonra beni kucağına alıp geri küvetin içine bıraktı. "Mel, ateşin var." Duş başlığını önce bileğine tutup suyun sıcaklığına baktı sonra bana doğru tuttu. "Ateşin yükselirse düşüremezmişiz."
Islanan saçlarımı geriye doğru atıp ona baktım. "Ateşimi sıcak suyla düşüremezsin." Suyu soğuya ayarladım ve sıcak suyun ılınmasını sağladım.
Dudaklarını büzdü. "Ama üşürsün."
Dudaklarını büzmesi beni gülümsetti. "Kookie, ateşim böyle düşer." Ateşimi düşüremezsek hastaneye gitmemiz gerekirdi. Hastaneye her gidişimizde adımı kullanarak farklı haberler yapılıyordu. Bir keresinde benim öleceğimi yazmışlardı. Haberden çok yapılan yorumlara kırılmıştım. Üzülenlerden çok sevinenler olmuştu ve bu kalbimi derinden yaralamıştı. O zamandan beri hastaneye ayak basmamıştım. Alnıma koyulan büyük elle irkildim.
"Neden düşmedi?" Kapının arkasında asılı bornozlardan siyah olanı alıp bana giydirdi. "Yürüyebilecek misin?"
Kafamı aşağı yukarı sallayıp yardımıyla küvetten çıktım o mutfağa geçerken bende giysi odamıza geçip ıslak kıyafetlerimi çıkartıp yazlık pijamalarımdan birini giydim. Giyerken çok yorulduğum için oturduğum yerde gözlerimi kapattım. Hastalanınca küçük bir kız çocuğuna dönüşüyordum. Kapı tıklatılınca gözlerimi açtım. "Geliyorum." Kapıyı açıp yavaşça salona geçtim. Koltuğa oturup Jungkook'u bekledim. "Bir şey yemek istemiyorum."
"Yemelisin Mel!" Ağzımı açmam için baş ve işaret parmağıyla burnumu sıkıştırdı. Ağzım açılınca hızlıca kaşığı soktu.
"Tamam. Burnumu bırak, yiyeceğim." Ağzımdaki çorba bitince ağzımı açtım. O da tekrar çorba verdi. Bir süre aynı şeyi tekrarladıktan sonra kaseyi sehpaya bıraktı. "Kendimi daha iyi hissediyorum. Artık gitmelisin."
Kaşları hızlıca çatılırken "neden seninle kalmamı istemiyorsun?" Diye sordu.
"4-5 saatlik dinlenme vaktiniz var ve sen o kısacık vakti bana harcıyorsun. Çok yoruluyorsunuz dinlenmelisin."
Kaşlarını çattı. "Senin sağlığın uykumdan daha önemli."
"Benim için senin sağlığın benim sağlığımdan daha önemli Kookie."
Böyle devam edersek bir yere varamayacağımızı düşünmüş olmalı ki konuyu değiştirdi. "Nerede bu kadar üşüttün?"
Konuyu değiştirince bende ona ayak uydurdum. "Anneannem ile vintage parçalar satan butikleri gezerken biraz üşümüştüm. Daha sonra akşam onları otele bırakıp eşyaları yerleştirmek için eve geldim. Evde birazcık soğuktu."
Kaşlarını çattı. "Kim sana eşyaları yerleştir dedi? Bu iş için çalışanlar var."
Omzumu silktim. "Bizim evimiz değil mi? Çalışanlar değil biz yerleştirmeliyiz."
"Sen burada her şeyi tek başına yaparken diğerleri neredeydi?"
"Kaey'in Tayland'ta bir iş görüşmesi vardı. Annesi ile gitmeye karar verince Jess'le birlikte Tayland'ta gittiler. Haneul, izinli olduğumuz için ailesinin yanında. Mark'ta bugün işi olduğu için dört gündür annesiyle birlikteydi."
"Onlar aileleriyle birlikteyken senin de ailenle olman gerekiyordu. Bu kadar iyi olma Mel. Birazcık kendini, sağlığını düşün." Büyük avcunu omzumun üstüne koydu.
Beynimin içinde yankılanan sesle gözlerimi kapattım. "Hah, beni kurtardığın için her yerde melek olduğun yazacak, bunun için yapıyorsun değil mi?" Elimi saçlarıma götürdüm. "Sen melek falan değilsin, sen basit bir sürtüksün." Gözlerimi açıp hızlıca odama koştum.
Çalan telefonunu açtı. "Hyung, seni sonra arayacağım."
"Dur, kapatma! Bugün neler olduğunu öğrendim. Sana bir video göndereceğim mutlaka izle."
Jimin, aramayı sonlandırıp hızlıca videoyu gönderdi. Yanlışlıkla şirket grubuna gönderdiğini daha sonradan fark edecekti. Mesajı sildiğinde ise çok geç olacaktı çünkü Melodi ve Başkan videoyu izlemişlerdi. Jungkook, videoyu izledikten sonra Jimin yanlarına gelmesini bekledi.
Başkan'ın gruba yazdığı mesaja cevap vermek için parmaklarım klavyede gezindi. "Sizi üzdüğüm için özür dilerim, yarın sabah söylediğiniz saatte yanınıza geleceğim."
Başkan, kısa süre sonra mesajıma cevap verdi. "Bir saniye bile geç kalırsan cezan ikiye katlanacak Melodi-shi."
Telefonumu çalışma masamın üzerine koyup yatağa yattım. Evin kapısının kapanma sesini duyar duymaz gözyaşlarım akmaya başladı. Evde yalnız olduğumu fark edince gözyaşlarım daha da arttı.
Ayak sesleri duyunca yerimde doğruldum. Tam kalkacakken odanın kapısı açıldı. Gelenler Jimin ve Jungkook'tu. Jungkook'un ışığı açacağını fark ettiğimde istemediğimi mırıldanıp yatağa geri yattım. Yatağın iki tarafı da çöktü. "Gittiğini sanmıştım."
Kafasını omzuma yasladı. "Bu gece yanındayım Mel."
Jimin hafifçe öksürdü. "Mel, özür dilerim. Benim yüzümden azar işittin"
"Mutlaka videoyu daha önceden izlemiştir. Zaten aynı mesajı bana atmıştı. Beni küçük düşürmek için şirket grubuna tekrar mesaj atmıştır. Biliyorsun Başkan sinirlendiğinde başka birisi oluyor." Göğsüne kafamı koyup gözlerimi kapattım. Jungkook'ta bana sarıldığında hafifçe gülümsedim. "Jimin, şarkı söyler misin?" Gözlerim kapalı olsa bile gözlerini kısıp kocaman gülümsediğini biliyordum.
"Duralım bir saniyeliğine
Küçük parmağını benimkiyle kenetle
Şimdi bana söz ver."Jimin, kardeşleri uyuyana kadar şarkı söylemeye devam etti. Tıpkı Melodi'nin stajyerlik yaptığı zamanlardaki gibi.
768-6119
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Teen FictionGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...