Gürültülü bir şekilde yurdumuzun kapısı açılınca koşarak kapıya gittim. Sessiz olmaları için işaret parmağımı dudağıma koydum. Kamerayı görünce kaşlarımı çattım. Menajerimize döndüm.
"Oppa, bizi uyandırmak için mi geldiniz?"
"Evet, Melodi-ssi."
"Dün gece pratikten çok geç çıktık. Çok yorgunlar. Ben onları uyandırırım."
"Konsept gereği onları gürültü çıkartarak uyandırmamız gerekiyor."
"Oppa~. Öyle uyanırlarsa bütün gün somurturlar. Ben uyandırırken çekseniz olmaz mı? Günlük yaşantımızı çekmeyecek miydiniz? Onları her sabah ben kaldırıyorum. Lütfen, ses çıkarmayın. Oppa, lütfen."
Genç kızın bu haline dayanamayan menajer kafasını sallayarak kamerayla sessizce Melodi'yi takip etti. Melodi'ye neler yaptığını anlatmasını isteyerek sessizce sandalyeye oturdu.
"Her sabah atlamadan yapmam gerekenler var. Bu listede yapmam gerekenler yazıyor. Aslında listeyi çoktan ezberledim. Ama atlamamak için tekrar tekrar kontrol ediyorum. İlk yapmam gereken kendime yiyecek bir şeyler hazırlamak. Diyette olduğum için dışarıdan bir şey yemiyorum." Bir tane elmayı ve gece haşladığım tatlı patatesi saklama kabına koyup çantamın yanına bıraktım. "Kendim hazırlandıktan sonra üyeleri uyandırıyorum. Siz burada bekleyin ben üstümü değiştirip geleceğim." Koşarak hepimizin kıyafetlerinin olduğu odaya gittim. Şirkete giderken genellikle rahat şeyler giyerdik. Nisan ayının ortalarında olduğumuz için tayt ve kapüşonlu bir sweatshirt giydim. Kenarda duran pufun üstüne Haneul ve Mark için hazırladığım kıyafetleri koyup odadan çıktım. Mutfağa gittim. Büyük bir bardağa su doldurup, ilaç kutusundan bir tane vitamin aldım. "Kaey'in bağışıklık sistemi çok zayıf olduğu için her sabah aç karınla vitamin içmesi gerekiyor." Kameramana ellerimle gelmesini işaret ettim. Odanın kapısı kapalı olduğu için kapının önünde durdum. "Bu odada Kaey ve Haneul kalıyor." Kapıyı sessizce açarak içeri girdim. İlk önce Kaey'i kaldırırdım. O sabah rutinini hallederken Haneul, uyanıyor ve giyiniyordu. Böylece tuvalet sırası olmuyor sakin bir şekilde güne başlıyorduk. Kaey'in yatağına oturarak saçlarını karıştırdım. Saçlarıyla oynandığında uyanıyordu. Bu bana her zaman çok saçma gelirdi. Saçlarımla oynandığında daha da mayışır uyumaya devam ederdim. Gözlerini açmadan doğrulup yatak başlığına sırtını yaslayıp elimden bardağı ve vitaminini aldı. Bende hemen kalkıp bağırarak konuştum. "Günaydın, unnie." Alarmla uyanamayan, yüksek sesle konuşulunca anında uyanan bir yapıya sahipti. Ben yanımda bomba patlasa uyanmayanlardandım. Tıpkı Mark gibi. Odadan çıkıp bizim odanın kapısını açtım. Mark, uyanmayacağından rahatça konuşabilirdim. "Bu odada ben ve Mark kalıyoruz. Odanın dağınıklığı için kusura bakmayın lütfen. Bizim oda asla toplanmaz." Etrafa göz atıp derince bir nefes aldım. Odamızda sadece üstünde bilgisayar, şarkı yapabilmek için ihtiyacımız olan bir sürü dijital ıvır zıvır dolu çalışma masamız ve birleştirdiğimiz iki tane yatağımız vardı. Dağınık olmasının sebebi yerlere atılmış kağıtlar, defterler ve fotoğraflardı. Ah odanın bir köşesinde oluşan kitap ve manga yığınını da unutmamalıyım. Yatağa oturup birkaç kere zıpladım. Jin oppadan aldığım taktikler sayesinde uzun zamandır Mark'ı kolay bir şekilde uyandırabiliyordum. Meme uçlarını tutup çektim. Jin oppa bunu nasıl bulmuştu gerçekten bilmiyordum ama bunu yaptığımda direk uyanıyordu. Birden hareketlenince hızlıca yorganla üstünü örttüm. Yatakların birleşik olmasından dolayı yeterince başımız ağaracaktı. Bir de tişörtü olmadığı anlaşılırsa daha çok uğraşmak zorunda kalacaktık.
Mark, odaya giren Kaey'i görünce yatağın diğer tarafını eliyle patpatladı. Kaey, yatağa atladıktan hemen sonra yatağın kenarında duran Melodi'yi de çekti. Yüz üstü düşen genç kızın sırtına koşarak gelen unniesi atladı.
"YAH! Nefes alamıyorum."
502-26618
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELODY
Подростковая литератураGenç kızın bayılmasıyla hayranlar daha çok ağladı. Bu akşam Melodi'nin çocukluğunda yalnız olduğunu öğrenmişlerdi. Melodi'nin herkese söz verdiği gibi hayranlarda sessizce ona söz verdi. "Onu yalnız bırakmayacaklardı." Ama zamanla hepsi verdiği sözl...