Doğuma birkaç hafta kalmıştı ve Charlotte'un karnı tamamen büyümüştü. Küçük Englotte, sık sık anneleriyle zihinsel bağlantı kuruyor, heyecanla onları selamlıyordu. Her geçen gün annelerine daha güçlü bir sevgi ve merakla yaklaşıyor, bu bağ, Charlotte ve Engfa için tarifsiz bir mutluluk kaynağı oluyordu.
Doğum yaklaştıkça Engfa, Charlotte'u neredeyse hiç yalnız bırakmıyordu. Şato içindeki her adımında yanında olup, getirdiği şifa büyücüleri ile onu düzenli olarak kontrol ettiriyordu. Şifacılar, bebeğin son derece sağlıklı olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını belirtirken, Engfa'nın yüreği rahatlıyordu.
Ancak Charlotte için durum biraz zorluydu. İçinde büyüyen bu güçlü varlık, onu hem ruhen hem de bedenen yoruyordu; sürekli besin ve kan takviyesi almasına rağmen, yüzü solgun kalıyor, enerjisi düşük hissediyordu. Rowena'nın hazırladığı şifa iksirleri ise her gün Charlotte'un enerjisini tazelemekte büyük bir rol oynuyordu. Bu iksirleri asla ihmal etmiyor, kendini ve küçük prensesini güçlü tutmak için elinden geleni yapıyordu.
Engfa, Charlotte'un zayıf görünümünü endişeyle izliyor, her geçen gün doğum için duyduğu heyecan kadar hafif bir endişeyi de kalbinde taşıyordu. Ancak birbirlerine olan sevgi ve bağlılıkları, bu süreci dayanılır kılıyor, küçük Englotte'un aralarına katılacağı günü sabırsızlıkla beklemelerini sağlıyordu.
Günler hızla geçerken, Charlotte kraliçe katında dinleniyordu. Hamileliğin son evrelerine geldiği için kalabalık ve gürültülü ortamlardan uzak duruyordu; burada, kargaşadan uzakta daha güvenli ve huzurlu hissediyordu. Myx, Rowena, Engfa ve diğer aile üyeleri, onu asla yalnız bırakmamaya özen gösteriyor, her ihtiyacını karşılayarak yanında olmaya gayret ediyorlardı.
Bir gün, Engfa elinde bir tepsiyle odada belirdi. Tepside çeşit çeşit et yemekleri, tatlılar ve taze geyik kanı vardı. Charlotte'un yatakta huzursuz bir şekilde uyuduğunu görünce, tepsiyi masaya bırakıp usulca yanına oturdu. Elleriyle Charlotte'un ellerini nazikçe avuçlarının içine aldı ve yumuşak bir sesle, "Sevgilim, biraz daha iyi misin?" diye sordu.
Charlotte hafifçe gözlerini araladı ve Engfa'ya bakarak gülümsedi. "İyiyim, sevgilim... sadece yorgun ve bitkin hissediyorum," dedi, sesi hafif bir fısıltı gibiydi.
Engfa, Charlotte'un yüzündeki solgunluğu fark etti; içi tedirgin oldu, ama bunu Charlotte'a hissettirmemeye çalışarak gülümsemeye devam etti. "Hadi, yemeğini ye," dedi nazikçe. "Sonra da seni güzelce yıkayalım, rahatlarsın."
Engfa'nın bu sözleri Charlotte'u gülümsetti. Engfa'nın yardımıyla masaya doğru yürüyerek, tepsideki yemeklere yöneldi. Ağır ağır, iştahla yemeğe başladı ve kanını yudumlarken vücuduna hafifçe enerji dolduğunu hissetti. Kanı sonuna kadar içtiğinde, içinde biraz olsun kendine gelmiş gibi bir his uyandı.
Bu sırada, Engfa banyoya geçip ılık bir su hazırladı. Suyun içine özenle şifalı bitkiler attı; lavanta ve adaçayının kokusu odaya yayıldı ve Charlotte'un burnuna dolarak ona huzur verdi. Bu koku eşliğinde Engfa'nın yanına yürüdü. Engfa onu nazikçe soymaya başladı, ardından hiç yormadan kollarına alıp, yavaşça suyun içine bıraktı. Küvetin yanına oturup, Charlotte'u sevgi dolu bir dikkatle nazikçe yıkamaya başladı.
Charlotte, Engfa'nın şefkatli dokunuşları ve bitkilerin huzur verici kokusu içinde, içinde birikmiş tüm yorgunluğu hafifçe bırakmaya başladı. Bu an, ikisi için de derin bir huzurun ve bağlılığın anıydı; aralarındaki sevgi ve bağ, her zamanki gibi güçlü ve sonsuzdu.
Engfa, Charlotte'un saçlarını yıkarken Charlotte derin bir iç çekti. "Ah, Engfa... Seni öyle özledim ki... Son birkaç ay bana işkence gibi geldi. Fiziksel birliktelikten bu kadar uzak kalmak beni delirtiyor," diyerek içindeki sıkıntıyı dile getirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Büyünün Dansı TR
Fantasía"Kan ve Büyünün Dansı" Bu kitap, iki farklı dünyanın efsanevi hikayesini anlatıyor. Waraha ve Austin klanlarının birbirine düşman ruhlarını bir araya getiren, yasaklanmış bir aşkın öyküsü. Engfa Waraha, büyünün karanlık gücünü kontrol eden bir cadı...