Morgana'nın Mirası: Englotte'un Kabulü

18 2 1
                                    

Waraha Şatosu'nda gün, heyecan ve telaş içinde başlamıştı. Englotte artık dört aylık olmuş, büyüdükçe etrafındakilerle daha güçlü bağlar kurmuş ve ailesiyle her anını paylaşmaya başlamıştı. Şimdi ise uzun zamandır beklenen Kabul Ritüeli zamanı gelmişti; bu özel seremoniyle Englotte, ailesinin ve diyarın önünde resmen tanıtılacak, ardından büyük bir parti ile diyar halkı yeni kraliçe adaylarını kutlayacaktı.

Şatonun her bir köşesi hummalı bir hazırlık içindeydi. Süslemeler itinayla yerleştiriliyor, sofralar donatılıyor, her köşede görevli cadılar ve vampirler, ritüel ve kutlama için ellerinden geleni yapıyordu. Englotte için hazırlanan minik kraliyet kıyafeti, gösterişli bir zarafetle göz kamaştırıyordu. Tüm aile, bu özel günün heyecanını yaşarken, Englotte, kucaktan kucağa, saf bir merak ve sevinçle etrafında olan biteni izliyordu.

Charlotte ve Engfa, kızlarını yanlarına alarak, bu anlamlı günün heyecanını onunla birlikte yaşamaktan mutluydular.

Englotte'un fiziksel özellikleri artık çok daha belirgin hale gelmişti. Dört aylık olmasına rağmen hızla büyümüştü, saçları annesi Charlotte gibi uzun ve siyahtı, omuzlarına dökülen bu saçlar, çevresine zarafet katıyordu. Teni, Engfa'nın bronz rengini almış, gözleri ise iki annesinden gelen özel bir ışıkla farklı ve büyüleyici bir şekilde parlıyordu. Burnu ve otoriter kaşları Engfa'dan miras almıştı, dudakları ve çene yapısı ise Charlotte'un zarif çizgilerini taşıyordu.

Englotte'un bileğindeki aile mührü ve boynundaki küçük ısırık izi, ona asalet ve güç katan ayrıntılardı. Gören herkes, bu minik prensesin gelecekte nasıl bir kraliçe olacağını düşünmeden edemiyordu. O, iki kraliçenin benzersiz birleşiminin somut bir yansımasıydı, ve herkes ona hayranlıkla bakıyordu.

Engfa ve Charlotte, kucaklarında minik Englotte ile kalabalığın içinde yavaşça ilerliyor, etraflarına zarafetle selam veriyorlardı. Englotte, annelerine her baktığında içi mutlulukla doluyordu. Her ikisi de göz kamaştırıcı bir şekilde giyinmiş, kraliyet asaletini taşıyan zarif kıyafetleri ve başlarındaki parlak taçlarla adeta ışıldıyorlardı. Bu taçlar, Englotte'a göre annelerine bambaşka bir hava katıyor, onlara hayranlıkla bakmasını sağlıyordu.

Engfa ve Charlotte, konukların ilgi dolu bakışları arasında kızlarını gururla taşıyorlardı. Her ikisinin de gözlerinde, bu özel anı kızlarıyla paylaşmanın verdiği mutluluk parlıyordu; Englotte, onların sevgisi ve güçleriyle çevriliydi, bu gün kendisi için ne kadar önemli olsa da en çok anneleriyle olmanın güvenini hissediyordu.

Englotte, bazen annelerinin izniyle konuk cadıların kucağına alınıyor ve herkes ona sevgiyle yaklaşarak hayranlıkla yüzüne bakıyordu. Charlotte ve Engfa, kızlarını kucaklayan bir cadıya gülümseyerek yaklaştılar.

Cadı, minik prensesi kucağında severken, "O kadar güzel ve güçlü görünüyor ki... Tüm diyara yakışacak bir kraliçe olacak," dedi gözleri parlayarak.

Engfa hafifçe gülümseyerek, "Umarız. Bizim gibi güçlü bir ruha sahip olduğunu hissediyoruz," diye yanıtladı, Englotte'u gururla izleyerek.

Charlotte ise ekledi, "Her gün bize yeni bir şeyler öğretiyor. Sanki bizi o yetiştiriyor gibi," diyerek, minik prensesinin masum ama bilge gözlerine bakarak gülümsedi.

Cadı, Englotte'a bakarak gülümserken, "Birbirinizin gücüne güç kattığınız belli... Kraliçelerimize yakışır bir evlat olmuş," dedi, Englotte'un minik ellerini nazikçe tutarak.

Charlotte ve Engfa, kızlarının bu sevgi dolu karşılanmasından duydukları mutluluğu birbirlerine bakarak paylaştılar. Englotte ise cadının kucağında, annelerine bakarak gülümsedi ve huzurla onların yanında olmaktan duyduğu mutluluğu hissetti.

Kan ve Büyünün Dansı TRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin