Englotte'un doğumunun üzerinden tam bir yıl geçmişti. Ancak, gelişimi normal bir bebekten çok daha hızlıydı; görünüşü ve hareketleri daha büyük bir çocuğu andırıyordu. Artık yavaş da olsa dengeli adımlarla yürümeye başlamış, konuşması da netleşmişti. Üstelik sadece anneleriyle değil, çevresindeki herkesle iletişim kurabiliyordu. Waraha Şatosu'ndaki herkes, Englotte'un bu olağanüstü gelişimini hayranlıkla izliyordu.
Bu süreçte Charlotte ve Engfa, hem kraliyet sorumluluklarını hem de ebeveynlik rollerini titizlikle yerine getiriyordu. Şatoda bir yandan diplomatik ziyaretçilerle toplantılar düzenlenirken bir yandan Englotte'un bakımı için büyük bir hassasiyet gösteriliyordu. Geceleri kendi küçük dünyalarına çekilip kızlarıyla vakit geçiriyor, onun en küçük gelişimini bile kutluyorlardı. Aileleriyle olan güçlü bağları, Englotte'un büyürken etrafında daima sevgi ve destek bulmasını sağlıyordu.
Şato sakinleri, Charlotte ve Engfa'nın bu iki zorlu görevi aynı anda yürütmelerine hayran kalmıştı; Englotte'un varlığı, onların her anına daha da derin bir anlam katmıştı.
Küçük Englotte, anneleri çalışırken en çok vakit geçirdiği iki yer olan kütüphane ve bahçede bulunmaktan büyük bir keyif alıyordu. Ancak özellikle kütüphane, onun için adeta büyülü bir yerdi. Öğrenmeye karşı duyduğu merak, ona kitapların arasında huzur veriyordu. Her sabah, kütüphane kapısından içeri girdiğinde heyecanla doluyor, kendini keşif dolu bir dünyanın içinde buluyordu.
O sabah da, büyükannesi Elowen ve büyük büyükannesi Rowena, Englotte'un yanında oturmuş, ona basit bir dille kadim bilgiler veriyorlardı. Rowena, Englotte'un meraklı bakışlarına karşılık gülümseyerek başladı, "Sevgili Englotte, hepimiz bu diyarın bir parçasıyız. Tıpkı doğadaki her şey gibi... Biz cadılar, enerjimizi doğadan alırız, tıpkı annelerin gibi."
Elowen ise sabırla Englotte'un elindeki sayfaları çevirişini izliyordu. "Evet, küçük prenses," dedi yumuşak bir sesle, "bizim görevimiz, hem diyarımızı korumak hem de gücümüzü doğru kullanmak. Sen de bir gün tüm bunları öğreneceksin."
Englotte, büyüklerinin her sözüne dikkat kesilmişti. Minik elleriyle kitabın sayfalarını çevirip "Peki, ben de sizin gibi güçlü olacak mıyım?" diye sordu, gözlerinde öğrenme arzusu parıldıyordu.
Rowena, torununun saçlarını okşayarak gülümsedi. "Elbette, sevgilim. Ama en önemli güç, her zaman kalbinde taşıdığın sevgi ve cesarette saklı. Bunu asla unutma."
Englotte başını sallayarak gülümsedi, duyduklarını yavaş yavaş kavrayarak her yeni bilgiyle biraz daha büyüdüğünü hissetti.
Engfa ve Charlotte, eski odalarında geçirdikleri yoğun ve özel anlardan sonra, birbirlerine son bir bakış atarak görevlerine dönmek üzere hazırlanıyorlardı. Engfa, büyü kullanmadan Charlotte'u nazikçe giydiriyordu. Parmakları elbisesinin fermuarını yukarı doğru çekerken, gözleri Charlotte'un omuzlarına kaydı; yüzündeki sevgi dolu ifade, ona olan derin bağlılığını açıkça yansıtıyordu.
Fermuarı tamamen çektikten sonra, duraksayıp hafifçe eğildi ve Charlotte'un omzuna ince bir öpücük kondurdu. Ardından, hafif bir fısıltıyla, "Henüz doymadım," dedi; sesinde arzu dolu bir sıcaklık vardı.
Charlotte, yüzünde hafif bir gülümsemeyle başını çevirip Engfa'ya baktı, gözlerinde alaycı bir parıltı. "Sanırım bu, bu kaçamağın en kısa sürede tekrarlanması gerektiğini gösteriyor," diye yanıtladı, sesi aynı anda hem yumuşak hem de davetkardı.
Engfa, bu sözlere karşılık gözlerinde yeni bir parıltıyla gülümsedi. "Her fırsatta," diye fısıldadı, Charlotte'un elini tutarken ona olan sevgisini her hareketinde hissettiriyordu. İkisi de derin bir nefes alıp bu anın tatlı hatırasını kalplerinde saklayarak, görevlerine dönmeye hazırlandılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Büyünün Dansı TR
Fantasia"Kan ve Büyünün Dansı" Bu kitap, iki farklı dünyanın efsanevi hikayesini anlatıyor. Waraha ve Austin klanlarının birbirine düşman ruhlarını bir araya getiren, yasaklanmış bir aşkın öyküsü. Engfa Waraha, büyünün karanlık gücünü kontrol eden bir cadı...