Serkan : ne?!
Hale : onu ben emzirdim, o benim kanımdan olmasa da oğlum dedi. Sen ne düşünürsün bilmiyordu, henüz konuşmamış bunu senle, ama her koşulda onu istiyordu... sana hala bir şey demedi mi?
Serkan : kahretsin! Kahretsin!
Serkan Hale'yi ofisindeki şaşkın bakışlarla bırakarak kendini dışarı atar. Eylül öyle bir insan değildi, çocukları ayırmıyordu... Hatta daha en başından onlar daha evli bile değilken, Eylül dayanamayıp Rüzgar'ı emzirmişti. Daha Yağmur hasta değilken, sırf Rüzgar'ın annesi yok, anne sütü alamıyor, zayıf kaldı diye Eylül önce hep onu emzirirdi, sonra kendi kızını emzirirdi... Serkan bunları bu kadar çabuk unuttuğu için kendine küfürler yağdırdı... oysa Rüzgar Eylülün de oğluydu. Şimdi ise her şeyi mahvetmişti....
2 hafta sonra
Sabah çok erken bir saatti. Eylül kapının vurulma sesiyle uyandı...Mesude : Eylül... Eylül annem, uyan...
Eylül: nooldu ki anne?
Mesude : kocan geldi
Eylül: ne? Serkan mı burda? Neden ki? Rüzgar? O iyi mi?
Mesude : tek geldi. Rüzgar'ı bilmiyorum da Serkan baya kötü...
Eylül sabahlığını giyip saçını toplar ve Serkanın yanına gider...
Eylül: Serkan?
Serkan: Eylül... kusura bakma, çok erken geldim sanırım ama evde de duramadım...
Eylül: Serkan sen iyi misin? Sorun ne?
Serkan: Eylül... ben ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilemedim... sonuçlar elime ulaştı dün gece ve Rüzgar....
Serkan cümlenin geri kalanını tamamlamasa bile ne olduğunu anlamıştı...
Eylül: Murat'tan...
Serkan: kahretsin evet... o sarı saçları, mavi gözleri... bana benziyordu Eylül... nasıl onun olur? Bunca zaman buna nasıl inanabildim? Nasıl hissedemedim?
Eylül: Beren sana oyun oynamış demek ki... sen test istediğinde belli ki sonuçları değiştirmiş. Sırf sen ona inan, onu bırakma diye...
Serkan: neye üzüleceğimi bilemez oldum. Senle Yağmura mı, Rüzgar'a mı... yanımda olan, sevdiğim herkes birer birer gidiyor. Yapayalnız kaldım Eylül... sen de yoksun zaten... berbat bir haldeyim...
Eylül: şimdi naapıcaksın peki?
Serkan: ben Rüzgar'ı oğlum bildim. Savaşıcam onun için. Elimdeki en değerli varlığı kaybettim zaten... En azından oğlumu kaybetmeyeyim...
Eylül sessiz kalır...uzun süre sessizce otururlar...
Serkan: ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Bunun özür dilencek bir yanı da yok gerçi...
Eylül: dileme Serkan. Özür dileme, haklısın çünkü.
Serkan: hayır haklı falan değilik ama kırıldın... nasıl özür dilemem?
Eylül: Kırgınım evet... ama sana kırgın değilim. Kırgın olduğum sen değilsin ki Serkan. Ben kendime kızıyorum.
Serkan: niye ki?
Eylül: yeterli olamadığım için kendime kızıyorum... o zaman böyle olmazdı...
Serkan: hayır Eylül... sakın böyle düşünme...
Eylül omuz silker....
Serkan: iki hafta oldu Eylül... öyle bir hale geldim ki... artık her kapı çaldığında korkuyorum. Ya gelen senin avukatın olursa diye...
Eylül: senden boşanmıcam Serkan... korkmana gerek yok.
Serkan günler sonra ilk defa umutluydu. Gülümsemişti...
Serkan: gerçekten mi? Eve dönüyor musun yani?
Eylül: hayır Serkan dönmüyorum. Döneceğimi de sanmıyorum, en azından bir süre daha... ama benim Yağmur'a, senin de Rüzgar'a ihtiyacın var. Eğer boşanırsak ikisi de mümkün olmaz. Mutlu bir aile gibi görünücez ve çocuklarımızı hiç kaybetmicez...
Serkan: biz mutlu bir aileyiz zaten... yani en azından iki hafta öncesine, ben o saçmalıkları söyleyene kadar mutluyduk...
Eylül : evet... ama şimdi ise sadece çocukları için birbirini kullanan iki insan olucaz. Sosyal Hizmetlerden gelecekleri zaman bana haber verirsin, bir iki günlüğüne eve dönerim. Hazırlık falan yaparım.
Serkan kafasını salladı. Yağmur'u görmek istediğini söyledi. Yağmur'u kucağına aldığında onun kilo kaybettiğini farketti. Bu yaşta bir çocuk kilo almalıydı, büyümeliydi, günden güne erimemeliydi... yine de Eylül'e tek kelime etmedi...
Eylül ondan boşanmayacaktı ama geri de dönmeyecekti. Serkan aralarındaki bu evlilik bağına şükrederek ordan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Teen Fiction2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...