Serkan ne diyeceğini bilememişti. Daha yeni doğum yapan hatta bu sırada ölümlerden dönen karısına kızının kayıp olduğunu ve hala bulunamadığını nasıl açıklardı? Tam kem küm bir şeyler söyleyecekken Songül ve Güney geldi içeriye...
Songül : Eylül... Eylül hayırlı olsun kardeşim. Haberi alır almaz koştuk geldik. Nasılsın?
Eylül: iyiyim iyiyim... ne iyi yaptınız.
Güney: valla haberi alır almaz geldik, vay be yine baba oldun kardeşim...
Serkan: oldum kardeşim oldum...
Güney : sende bir haller var... ne oldu oğlum?
Eylül: beyefendinin bünyesine biraz ağır geldi doğum yaptırmak
Güney: ne? Ohaaa! Doğum mu yaptırdın?
Songül : evde doğuma mı karar verdin Eylül dicem ama daha erkendi dimi?
Eylül: evet... sancım başlamıştı biz de dağ evinde mahsur kaldık. Nasıl yağmur nasıl yağmur anlatamam...
Serkan: ambulans da çıkamadı oraları... Eylül benden yardım istedi, ben doğurttum yani
Songül : vay be, çok iyiymiş
Güney: resmen eline doğmuş kardeşim
Serkan : aynen öyle oldu... ee gördünüz mü Işık'ımı?
Songül : ismi Işık mı? Çok güzel ismi
Eylül: dimi? Bence de.. hem bizim için anlamı büyük. O yüzden bunu seçtik...
Güney: Gördük valla kardeşim... ufak falan da değil valla tosun tosun... ama sana benziyor galiba, böyle minik minik saçları vardı, sapsarı
Songül : aynen, Serkan'a benzeyecek galiba..
Serkan : benzer tabii... ee kimin oğlu? Babası gibi yakışıklı olur...
Eylül: aman aman huyu benzemesin de
Serkan: oo Eylül hanım, başladınız madem gerisini getirin, neyimden şikayetçisiniz acaba?
Eylül: çok mütevazısın ya onu diyorum sevgilim...
Serkan: eh naapıyım, görünen köy kılavuz istemez ama dimi?
Eylül: tabii tabii...
Serkan bir bahaneyle Güney'i de alır odadan çıkar. Güney ona Yağmur'u öğrendiklerini o yüzden Eylül'ü oyalamak için Nazan'ın onları gönderdiklerini söyler. Başarmışlardı da, Eylül konuşmaya dalmış, bir daha Yağmur'u sormamıştı...
Yağmur'un da keyfi yerindeydi aslında... Rüzgarla onun odasında oyun oynuyordu. Ama babasına vuran adam ne zaman yanına gelse sinir oluyordu... ve o adam yeniden gelmişti....
Yağmur : annemle babam ne zaman gelicek? Ben onları çok özledim
Murat : şimdi gelemez kızım, çünkü onlar da seni arıyorlar ama daha bulamadılar
Yağmur : o zaman söylesene gelsinler, Yağmur burda desene babama
Murat : kızım kaç kere dicem sana, o senin baban değil, senin baban benim...
Yağmur : değilsin işte...
Murat : Rüzgar'ı sevmedin mi? Onunla oynamak istemiyor musun?
Yağmur : istiyorum, onu çok sevdim ben. Onunla oynarken hiç sıkılmıyorum
Murat : o zaman burda kal... olmaz mı?
Yağmur : annemle babamı özlerim ben... ben babamla oynamak isterim. Rüzgar da bizimle gelemez mi? Babam onunla da oynar...
Murat : olmaz! Ama burda kalabilirsin... istediğin tüm oyuncakları alırım sana. Hatta bir odan olur... ne dersin? sen bu evin prensesi olursun...
Yağmur : bana prenses deme! Bana sadece babam prenses der! Başka kimse diyemez!
Murat : şişşt... tamam tamam. Demiyorum... hadi sen kardeşinle bir güzel oyna. Ben sonra sizi yemeğe götürücem... hamburger seversin dimi?
Yağmur : evet ama annem çok yememe izin vermez
Murat : Duru her zamanki Duru işte.. sağlıklı yaşam meraklısı ne olacak? Allah bilir doğurana kadar ot yer bu şimdi (mırıldanarak)
Rüzgar : baba! Yağmur hep bizle kalabilir mi?
Murat : ben de istiyorum oğlum... ama Yağmur istemiyor
Yağmur : babam beni çok özler... onu bırakamam...
Murat odadan çıkınca Yağmur Rüzgar ile oynamaya devam eder...
Rüzgar : sen benim kardeşimmişsin
Yağmur : evet, babam bana anlattı.. ama ayrı kalmamız gerekiyormuş
Rüzgar : kalmayalım. Ben seni çok sevdim...
Yağmur: ben de ama eve gitmem gerek, annem çok üzülmüştür. Hem annemin karnında bebek de var, onunla oynucam ben... abla olcam ben.
Rüzgar : ama ben seni özlerim
Yağmur : ben de... ama naapabiliriz ki?
Rüzgar : biz de kaçarız o zaman... kaçalım mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Teen Fiction2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...