Adliyeden çıktıklarında Serkan öncekine göre biraz daha mutlu, biraz daha umutluydu...
Serkan : şimdi bu iyi bir şey değil mi? İyi... sonuçta hakim kesin karara varamadı, hemen Rüzgar'ı biyolojik babası alsın demedi. Erteledi... Demek ki umut var dimi?
Hale : evet... söylediklerin aklını karıştırdı, hemen karara varamadı.
Serkan: bir ay... bir ay daha vaktim var. Bu sırada belki bir şeyler bulabiliriz. En kötü ihtimalle oğlumla geçireceğim bir ayım daha var demektir...
Hale : Bu süre içinde sosyal hizmetlerden elip evi kontrol de edeceklerdir.
Eylül: tamam, gelsinler... biz her zaman hazırız zaten...
Güney : Serkan, hadi abi, bize gidelim, yemek yaptıysa akşam yemeğini de beraber yeriz...
Serkan: yok abi, Rüzgar'ı almaya geleyim ama eve gitsem daha iyi... hem oğlumla geçireceğim her an artık çok değerli...
Güney : iyi tamam... keyfin yok senin anlaşıldı... ama kaçamazsın haberin olsun...
Serkan : tamam kardeşim tamam..
Nazan ve Güney de gittikten sonra Serkanla Eylül başbaşa kalmıştı...
Serkan : geldiğin için sağol...
Eylül: gelicem tabii ki...
Serkan: sen belki sadece hakime görünmek için geldin ama benim için anlamı çok büyüktü...
Eylül bir şey demeden omuz silker...
Serkan: sen nasılsın? Yani, zaman istedin diye gelmiyorum ama bu merak etmediğim anlamına gelmez. Sen nasılsın, Yağmur nasıl?
Eylül: ben iyiyim... yani fiziksel olarak bir şeyim yok. Ama Yağmur...
Serkan : bir şey mi var Eylül?
Eylül: Yağmur pek iyiye gitmiyor. Sık sık hastanelik oluyor, ilaçlara rağmen . Artık tek ümidimiz ilik nakli... hiç birimizin ilikleri uymadı. Kan bankasına da bakıyoruz ama ondan da hala ses yok.
Serkan: bulunur... Yağmur çok güçlü bir kız, sonuna kadar dayanacaktır...
Eylül: Geçen gün hastaneye kaldırdık yine...
Eylül ağlamamak için kendini sıktı...
Serkan : ne?! Bana neden haber vermedin? Eylül, bana haber verseydin gelirdim...
Eylül: biliyorum, gelirdin...
Serkan: ee şimdi nasıl peki?
Eylül: aynı... yani ilaç dozu arttı, şimdi yine en son gördüğün gibi... ama sonra ne olur bilmiyorum tabii...
Serkan : iki hafta önce geldiğimde biraz zayıflamış gördüm...
Eylül: Yağmur'u mu?
Serkan : evet... Yağmur'u da seni de aslında... onu düşünmekten kendini unuttun dimi? Hep böyle yapıyorsun. Ben zorlamasam evdeyken de pek bir şey yemiyordun...
Eylül: pek iştahım yok bu aralar... ama iyiyim...
Serkan: ama sen iyi olacaksın ki o iyi olacak dimi? Sen kendine bakmazsan o iyi olmaz ki...
Eylül: haklısın... neyse bundan sonra dikkat ederim....
Serkan: dikkat etmelisin... ben yanında olsam seni zorlardım ama Mesude anneme söylemem gerekicek sanırım artık...
Eylül cevap vermez...
Eylül: sen nasılsın? Rüzgar? Tek başına zor oluyor mu?
Serkan : evet ama öğlenleri annem bakıyor zaten. Akşamları da bana yemek hazırlıyor, seninkiler gibi değil ama...
Eylül: Serkan...
Serkan : sitem etmiyorum... hakettim. Daha da beterini hakettim ben aslında.
Eylül: öyle deme...
Serkan : ama öyle... neyse.. biz iyiyiz yani. Annem ikimize de bakıyor. Hatta annem bir gün bana şey demişti, sen beni Rüzgardan daha fazla yoruyorsun, koca bir bebek gibisin... Rüzgar ağladığında acıktı mı gazı mı var hemen anlıyorum ama sen öyle değilsin, öyle sessizce oturuyorsun, ne derdin var, ne yapmam lazım anlayamıyorum... koca bir bebekmişim...
Eylül gülümser...
Serkan: bu arada Eylül... bir şey sorucam ama kızma...
Eylül: kızacağım bir şey sormazsan kızmam Serkan, hem sana neden kızayım ki?
Serkan : şey... hani az önce Hale sosyal hizmetlerden geleceklerini söyledikten sonra biz zaten her zaman hazırız derken... ne demek istedin Eylül?
Eylül: şey... yani istedikleri zaman gelebilirler, farketmez, ben zaten orda olucam. O anlamda söyledim.
Serkan: nasıl... bi dakika... ben doğru mu anlıyorum? Sen... yani artık eve dönüyor musun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Teen Fiction2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...