Serkan: ne?! Ne boşanması Eylül? Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne söylediğinin farkında mısın?
Eylül: evet... ciddiyim... bu iş benim oğlun, senin kızın diye yürümez Serkan. Biz ancak bir aile olabilirsek bu evlilik bir anlam kazanır. Ben çocukları ayırıyorum, sen kendi çocuğuna ilgi gösterilmediğinden yakınıyorsun... baksana, bana derdini bile anlatmıyorsun. İnsan hayat arkadaşına derdini, sıkıntısını anlatamayacaksa, içinde biriktire biriktire her şeyi bir gün patlatacaksa, evli kalmanın ne anlamı var? Kızımla ilgilenmekten senin karın da olamıyorum zaten. Boşanalım... sen oğlunla yaşarsın, belki onu kendi oğlu gibi sevecek birini bulursun.. ben... ben de..
Kelimeler Eylül'ün boğazına düğümlenmişti adeta... konuşamadı, ağlamaya başladı. Serkan ona yaklaşıp kolunu tutmaya çalıştığında Eylül hemen geri çekildi...
Eylül: bana şu birkaç ay içinde mutlu bir aile ortamı yaşattığın için, beni sevdiğin, kızımı kızın bildiğin için sana teşekkür ederim Serkan, hakkını da ödeyemem.
Serkan: hayır Eylül ne olur...
Eylül: ne olur ne?
Serkan : ne olur yapma böyle.. veda eder gibi konuşma.
Eylül: ama ediyorum Serkan... ben bu hasta kızı da alıp çıkıyorum hayatından. Oğlunla sana mutluluklar... mutlu ol...
Serkan: sensiz mutlu olamam...
Eylül : olursun... Duru hayatına girmeden önce mutluydun... yine olursun...
Serkan : sen? Sen mutlu olabilecek misin peki?
Eylül: ben 6-7 yaşlarımda mutluydum Serkan... bir de şu geçtiğimiz birkaç ay. Ondan önce mutluluk nedir bilmedim ben. Alışığım...
Serkan: gidiyorsun yani... ciddi ciddi...
Eylül: anlamı yok Serkan... sevgi, aşk yetmiyor. Çocuklar olmasaydı belki sürdürürdük. Kendi çocuklarımız olurdu, normal bir aile olurduk. Çok aşık, aşklarının meyvelerine sahip bir aile olurduk. Ama böyle... olmuyor, görmüyor musun?
Serkan: yapma... ben bir anda söyledim onları, saçmaladım...
Eylül: saçmalamadın, haklıydın. Sadece bunca zaman bunları bana söylemedin, o kadar... sen çok iyi bir adamsın Serkan. Bana kısacık da olsa bir ömre bedel bir aşk yaşattığın için de teşekkür ederim
Serkan: Eylül...
Eylül kapıya yönelince Serkan kapının yanındaki çantaları farkeder...
Serkan : gitme Eylül... gel otur şöyle konuşalım... haketmediğin şeyler söyledim sana, affet beni...
Eylül: anneme gidiyorum, Yağmur'u görmek istersen görebilirsin... sen onu benim Rüzgarı sevdiğimden daha çok sevdin...
Serkan: Eylül... tamam git dinlen, kafanı dağıt, düşün... ama seni ne kadar sevdiğimi düşün... Yağmuru ne kadar sevdiğimi... çok güzel bir aile olduğumuzu düşün... ama geri dön. Ben bir gün karşımda avukatınla elimde boşanma dilekçesi göreceğim bir anı yaşarsam dayanamam Eylül... al şu silahı...
Eylül: ne?!
Serkan içeri odaya geçer, gardırobunda en geride duran silahını alır ve Eylüle uzatır...
Eylül: naapıyorsun?!
Serkan : benden boşanacağına al vur beni daha iyi. Ciddiyim. Al vur...
Eylül: saçmalama. Kaldır şunu!
Serkan: o zaman yapma. Git dinlen, ama geri gel. İkiniz de geri gelin...
Eylül: biraz kafamı toparlamama izin ver..
Serkan : tamam tamam.. ne kadar zaman istersen...
Eylül, Yağmur'u alıp çantalarını da omzuna asarak çıkacaktı ki, Serkan hem Yağmur'u hem de Eylül'ü alnında öpüp yolcu eder... kapı kapandığında da sinirle sehpayı devirir ve gürültüye uyanan, avazı çıktığınca bağıran oğlunu umursamadan çocuklar bi ağlamaya başlar...
Mesude kapıyı açtığında büyük çantalarla, kucağında Yağmur'la duran, kan çanağı gözlerle karşında dikilmiş Eylül'ü görünce şok olur...
Mesude : kızım...
Eylül: anne.. ben neden mutlu olamıyorum?
Mesude kızını içeri alır ve sarılır..
Mesude : annem, bu ne hal? Ne oldu böyle sana?
Eylül: anne.. boşanıcaz galiba...
Mesude : kızım saçmalama, daha dün milletin ortasında öptün kocanı.. mutluydunuz. Ne oldu şimdi? Ne değişti?
Eylül: ben iyi bir anne olamıyorum. Hem Rüzgara hem Yağmur'a yetişemiyorum. Rüzgara anne olamadım ben anne...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Roman pour Adolescents2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...