Serkan bir kağıda bir şeyler yazıp onu İtalya'daki adrese göndereli 1 ay olmuştu... ama hala ne arayan vardı ne soran...
Serkan: bak Eylül, bir ay oldu. Hala cevap yok, sana söylemiştim, boşuna umutlanıyoruz...
Eylül: sanırım haklısın... bana da geri dönen olmadı
Serkan : bana da derken?
Eylül: sen mektubunu gönderdikten 2 hafta sonra ben de bir şey gönderdim. Ona da dönen olmadı
Serkan : neden bana söylemedin?
Eylül: bunun için işte... ümitsizliğe kapılmayalım diye
Serkan: iki seferde de dönmemeleri gerçekten umudu kesmemiz gerektiğine işaret bence...
Eylül: sanırım haklısın... hayallerim vardı benim Serkan. Düşünsene, kavuşacaktık ona. Yıllar sonra sarılacaktık. Biz aylarca sana baktık, anne ve babandık diyecektik. Sonra Yağmurla karşılacaklardı, sarılacaklardı. Bak bu da senin kardeşin, gerçek kardeşin diyecektik. Onu taa İtalya'lara kaçırmaya hakkı yok işte yok!
Serkan: var... velayeti onda. Annesi de öldü. İstediği yere götürebilir Eylül, engel olamayız. Yasalar bunu söylüyor...
Eylül : peşini bırak diyorsun yani
Serkan: bırakmak zorundayız Bak Yağmur büyüyor, masrafları artıyor. Okula gidecek, ona destek olmamız lazım. Hem maddi hem de manevi yönden. Yakında okulda arkadaşları ona kolunu sorucak. Yağmur sarsılacak... hem sonra oğlumuzu düşünücez. Yağmur şimdi mutlu ama doğunca ne düşünecek bilmiyoruz. Birçok çocuk kardeşini iyi karşılamaz biliyorsun... bizim uğraşmamız gereken şeyler bunlar. Hem zaten adresimizi yazdık, biz burdayız bir yere gittiğimiz yok. İsteyen gelir bizi bulur, ya da cevap gönderir.
Eylül: bekleyelim... bekleyelim o zaman
Serkan: bekleme Eylül. Cevap gelmeyecek...
Eylül: iki ısrarcı mektuba kayıtsız kalamazlar!
Serkan: söz konusu Murat. Senin eski kocandan bahsediyoruz Eylül, ne bekliyorsun? Bir şey yazıp göndermek bile doğru değildi. Ama yaptık ve cevap gelmedi, gelmeyecek.
Eylül'ün morali bozulmuş, ağlayacak gibi olmuştu... Serkan onun yavaşça akan gözyaşlarını silip sarıldı...
Serkan: özür dilerim... özür dilerim canım, seni üzmek istemedim. Ben sadece.. Boşuna umutlanmanı istemiyorum...insan umutlanınca, beklemediğini alamayınca canı çok yanıyor... kendimden biliyorum. Hani hep en iyisini düşünmek iyidir derler ya, yanlış. Bence tam tersi. Kötü düşüneceksin ki beklenmedik bir şey olduğunda sevinesin...
Eylül: biliyorum haklısın... sadece o adresi aldığımızda öyle umutlandım ki... bilmiyorum, çok yaklaştığımızı hissettim.
Serkan: biliyorum...
Eylül: ama haklısın, Yağmur'a odaklanmamız lazım...
Serkan: evet... nerde kaldı bu Güney? Bu saate kadar getirmesi gerekirdi Yağmur'u...
Eylül güldü...
Serkan : nooldu neden gülüyorsun?
Eylül: fazla evham yapıyorsun... hani sanki Yağmur baloya gitmiş de onu bekliyor gibisin...
Serkan: o mümkün değil zaten, gidemez
Eylül: o nedenmiş?
Serkan : elin zibidisine emanet edemem ben kızımı. Ben bırakırım, saat 10da da alırım
Eylül: on mu? Delirdin herhalde Serkan... biz bile ufacık çocukken 11den önce eve dönmezdik.
Serkan: devir kötü. Gelen zibidiyi kenara çeker, şöyle hafiften silahımı gösterir, kulağını çekerim. Kızıma dokunmaya kalkarsa...
Eylül kahkahalara boğulur...
Serkan : ben gayet ciddiyim...
Eylül: sen bu işi biraz fazla abarttın sanki. Kızımız beş yaşında canım, beş. Daha okula gitmiyor...
Serkan: sen beni o yemyeşil gözlerinle 5 yaşında tavladın Eylül hanım... ben 6 yaşındayken sana yaklaşabilmek için neler yapıyordum neler...
Eylül: ee gün gelir devran döner Serkancım...
Serkan : asla. Asla izin vermem. Hele bir Yağmur'a yaklaşsınlar...
Eylül: tamam babacık, sen sakinleş... kızımız da gelir birazdan...
Serkan: öf Güney de tutturdu hayvanat bahçesine gidelim diye. Ne var yani, ben de götürürdüm kızımı...
Eylül: Songülle Güney yabancı mı aşkım? Ne güzel işte ona da değişiklik olur...
Serkan: ben dışarıda beklicem...
Eylül: iyi çık bakalım...
10 dakika kadar sonra kapı çalar. Eylül, Serkanın geldiğini düşünse de gelen postacıydı. Bir mektup vardı gelen, İtalyadan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Genç Kurgu2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...