Düğünden sonra herkes evine dağılmıştı.
Serkan : seni de evine bırakayım, geç oldu
Beren : yok bırakma...
Serkan : olmaz ama, saat çok geç oldu
Beren : farkındayım, ama yarın işin yok, benim demişim yok. Biraz takılsak.. yalnız...
Serkan : naapabiliriz ki bu saatte?
Beren : bilmiyorum. Boza içebiliriz mesela... ya da birer kahve içip kendimize gelebiliriz
Serkan: kahve olur aslında... arkadaşlarımızın düğünüydü, bizim düğün hazırlıkları falan derken kendimizi unuttuk sanırım. Biraz vakit geçirmek iyi gelicek bize
Beren : ben de tam bundan bahsediyordum işte...
Serkan : şurda bir kahveci var sanırım, oraya kadar yürüyebiliriz
Beren : olur bana uyar...
Kahveciye yaklaştırdıklarında yaşlı bir kadın onları durdurdu...
Kadın : durun durun durun...
Serkan: teyzecim... bir sorun mu var?
Kadın : uzat elini sarı oğlan...
Serkan korka korka uzattı elini...
Kadın : kötü... kötü bir seçim yapmışsın... hayatını kötü bir yere sürüklüyorsun
Serkan: anlamadım?
Kadın : çok yakında geçmişten biri gelip hayatına dahil olacak. O senin kaderini yeniden yazacak
Serkan : ne kaderi? Nasıl yani?
Beren : kim gelebilir ki? Ne kaderi? Ne değişmesi?
Kadın : biri var hayatında ya da olacak
Beren : biz nişanlıyız
Kadın : o kişinin sen olmadığı kesin... bu sarı oğlanın kaderi değişecek... hayatın anlam bulacak. Ama seninle olmaz
Serkan da Beren de onu dinlemeden yürüyüp giderler be kahvelerini içerler...
Beren : yarın, senle ben akşam yemeği. İtiraz istemiyorum
Serkan: anlaştık, tamam
Beren : itiraz edersin sandım
Serkan: yarın pazar, o yüzden itiraz etmem
Beren : harika...
Serkan : şu kadın ne garipti... korkunç
Beren : evet... korkunçtu.
Serkan : falcı gibi birşeydi galiba
Beren : galiba... beni pek yakıştıramadı sana galiba
Serkan : nedense bana da öyle geldi
Serkan evine gelip uyumaya çalıştı ama başaramadı. İlk başta ne kadar komik gelse de, şimdi falcı kadının dediklerini düşünüyordu... geçmişten kim gelebilirdi?
Songülle Güney ise düğünden önce kendileri için yeni bir ev tutmuşlardı. Evliliklerinin ilk gününü bu evde geçireceklerdi. Songül kendini yorgunlukla koltuğa bırakır...
Songül : çok yoruldum anasını satıyım...
Güney : ben de.. ama iyi eğlendik...
Songül : aynen oğlum, oh ne güzel göbek attım tüm gece...
Güney : farkettim farkettim... ama artık oğlum demesen mi acaba? Hani evlendik ya biz. Kocanım falan...
Songül : sana kocacım falan demicem Güney, asla! unut bunu!
Güney : ne demiceksin? Bi kere daha söylesene
Songül : hayır söylemicem
Güney: hadi söyle söyle
Songül : hayır!
Güney : demek öyle...
Güney Songülü gıdıklamaya başlar, Songül ise kahkahalarla gülüyordu...
Güney : ne demiceksin? Hı?
Songül : ya Güney! Yapma!
Güney : bana ne demeyeceğini söyle durayım. Ne demicektin?
Songül : sana kocacım falan demicem!
Güney : iyi öyle olsun...
Güney gıdıklamayı bıraktığında Songül fırsattan istifade hemen yatak odasına kaçar ama Güney de onu takip eder...
Güney odaya girdiğinde Songüle yaklaşır... Songül, o yaklaştıkça geri geri gidiyordu... en sonunda sırtı duvara çarpınca durmak zorunda kaldı...
Güney : buraya kadarmış Songül hanım...
Songül : evet... yolun sonu
Güney : o kadar mı kötü öpüşüyorum yani? Yolun sonu diyecek kadar...
Songül : yani... bilmem... daha önce başka biriyle öpüşmedim. İyi öpüşüp öpüşmediğini bilebilmem için en bir iki kişiyle daha öpüşmem lazımdı. Ben de ona göre değerlendirir, bir sıraya sokabilirdim a-...
Güney, Songül'ü öpünce Songül susmak zorunda kaldı...
Güney : başkasını hele bir öp... hele benden başka biri seni öpmeye kalksın... o zaman var ya...
Songül : noolur? İçi boş tehditlere karnımız tok Güney Ertürk
Güney : böyle birşey olmaya bir kalksın, o zaman içi boş tehdit neymiş görürsün Songül Ertürk..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Dla nastolatków2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...