Serkan : ne?
Eylül: öyle..haketmiyorum.
Serkan: hayır bu saçma
Eylül: saçma değil, gerçek..benimle tanıştığından beri yani yeniden karşılaştığımızdan beri yapmak zorunda kaldığın şeye bak... nelerle karşılaşmak zorunda kaldın... şu hale bak..
Serkan: birkaç zorluğumuz oldu ama ee ne olmuş?
Eylül: anlamıyorum... neden?
Serkan: ah Eylül..
Serkan, Eylül'e sıkı sıkı sarılmıştı...
Serkan : herşey güzel olacak Eylül... biz dört kişilik çok mutlu bir aile olucaz. Yağmur iyileşecek, Rüzgarla ikiz gibi büyüyecekler. Rüzgar onu koruyup kollayacak, onun abisi gibi olacak...
Eylül: umarım o günleri görürüz
Serkan : tabii ki görücez...
Eylül: pişman değilsin dimi?
Serkan : hangi konuda?
Eylül: tüm bu olaylar.. evlilik... Yağmur ve hastalığı..
Serkan : Rüzgar hasta olsa, sen onun ve benim yanımda olmayacak mıydın? Zor olacak diye bizden vaz mı geçecektin?
Eylül: hayır... hayır tabii ki. Her şartta yanınızda olurdum tabii ki.
Serkan: o zaman daha fazla düşünmeyi bırak tamam mı? Sen beni hakediyorsun, ben seni hakediyorum. Birbirimizi sevdikçe, birbirimize güvendikçe üstesinden gelemeyeceğimiz birşey yok, gerisini de düşünme...
Eylül gülümseyip Serkan'a sımsıkı sarıldı...
Serkan : bir an ona inanacaksın diye öyle korktum ki Eylül... fotoğraf falan dedi bir de üstelik...
Eylül : aklımın ucundan bile geçmez Serkan... eğer benden bir gün bıkarsan... senin benden bıktığını ben senden bile önce anlarım. Şuan seviyorsun... öyle bakıyorsun...
Serkan: nasıl bakıyorum? (Gülümseyerek, keyifle)
Eylül : aşık gibi... bu bakışı bir yerden tanıyorum ben...
Serkan: nerden?
Eylül: sanırım ben de böyle bakıyorum...
Serkan: çok güzel bakıyorsun... ee annecik, uyumak istemezsin artık... herşeyi de öğrenip rahatladığına göre...
Eylül: evet.. rahatlıkla uyuyabilirim canım...
Birkaç gün Özgün evinde herşey çok normaldi. Yağmur ilaç tedavisine başlamıştı, Serkan da akşamları çocuklarla ilgileniyordu. Nazan ve Mesude, Eylül'ü evde asla yalnız bırakmıyordu, ona yardımcı olup her açıdan destek oluyorlardı... O gün de Nazan yanındaydı...
Eylül: neden böyle oldu anne? Neden? Benim kızım zaten engelliydi, bir de bu hastalık... doktorum ve kızımı iyileştirmek için elimden hiçbirşey gelmiyor... ilaçları verip duruyorum, iyi gelip gelmeyeceğini bilmeden...o daha ufacık... ben onu kaybedemem...
Nazan : kaybetmeyeceksin zaten güzelim... o çok güzel ve güçlü minik bir kız... minik olduğuna bakma, tam bir savaşçı o, minik savaşçı. Hayata sımsıkı tutundu, onu istemeyen babasına rağmen inatla yaşama sarıldı. Ama artık uğruna savaşacak birşeyi de var... koşulsuz sevdiği bir anne ve babası yerine koyacağı bir adam var hayatında
Eylül: babası zaten o. Serkan onu öyle seviyor ki. Belki en az benim kadar...
Nazan : bunu görebiliyorum... bu da geçecek Eylül... hayatın zor bir dönemden geçiyor ama hayat seni 18 yıl sonra yeniden karşılaştırdıysa bunun bir sebebi vardır elbet, bunu düşün...
Eylül : bundan eminim...
Kapı çalar, bir adam gelmişti, avukat olduğunu söyleyip içeri girdi...
Avukat : Merhaba, iyi günler. Ben Murat Ademoğlu'nun avukatıyım. Buraya sizinle Murat beyin açmış olduğu velayet davasını konuşmak için gelmiştim. Müsaitsiniz umarım...
Eylül: velayat davası mı? Şey... evet... evet, müsaitim...
Avukat : yalnız konuşsak daha iyi aslında
Avukatın gözleri Nazan'a gitmişti...
Nazan : ben Yağmur'a bakıyorum kızım...
Eylül: hayır hayır... o benim annem sayılır, gizlim saklım yok, ne konuşacaksak onun yanında konuşabiliriz... Nazan hanım, lütfen gitmeyin, oturun...
Avukat : peki... Eylül hanım, Murat bey, biyolojik kızı Yağmur için boşanma davasındaki görüşme vaktini yeterli bulmadığı ve sizin maddi yetersizlikler sebebiyle ona iyi ve yeterli bakamadığınız gerekçesiyle velayet davası açmış bulunmakta. Bunun için burdayım...
Eylül oturduğu yerde kalakalmış, kızını kaybetme korkusuyla ruhen çökmüştü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Genç Kurgu2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...