Murat : hala beni merak ediyorsun... ay! Yoksa sen beni kıskanıyor musun, Duru?
Eylül cevap vermeye tenezzül bile etmez...
Murat : valla kıskanıyorsun... bu sorguya çekmeler, huzursuz bakışlar... kıskanıyorsun bal gibi... ama kaçırdın işte, sen boşandın. Ama merak etme, dediğim gibi, bir iş görüşmesi bu.
Eylül: ne kıskanıcam ben seni? Saçma sapan konuşup sinirlendirme beni. Zaten Yağmur'dan dolayı sinirlerim bozuk, çok fena patlarım haberin olsun.
Murat : peki... kıskanmadın..
Eylül: konuşma. Benimle konuşma. Ye yemeğini de git hadi nereye gideceksen
Murat : sen de ye. Zaten kızım hasta, bir de annesi doğru düzgün emziremezse hepten güçten düşecek
Eylül: yiyorum işte, fazlasını içim almıyo
Murat : başka bir doktora daha gitmek ister misin? Fikir almak amaçlı sadece...
Eylül: Selim'e güveniyorum ben. O iyi bir doktor
Murat : Selim iyi evet... ama çok iyi, tanınmış çocuk onkologları var, gerekirse onlara gösterelim
Eylül: çocuk... Yağmur çocuk bile değil daha.. bebek ya bebek... çok küçük o... nasıl kaldırır onca tedaviyi...
Eylül, elindeki çatalı bırakıp, ağlamaya başlayınca Murat şaşırır, eli ayağına dolaşır ve Eylül'ün yanına gelir... bir zamanlar aşık olduğu kadına bakar. Ona üniversitedeki o büyük aşkını, Beren'i unutturan insandı o. Beren'in hayatına girişiyle tüm hayatı altüst olmuştu. Beren'i kaybettiği gibi şimdi Eylül'ü de kaybetmişti. Onu öyle ağlarken görünce içindeki hisler de birden ortaya çıkmıştı. Onu ne denli sevdiğinin farkına vardı Murat...
Murat : yapar... başarır. Baksana o, onu istemeyen bir babaya direndi ve hayata geldi, bunun mu üstesinden gelemeyecek? Sen kızını çok hafife alıyorsun Duru...
Eylül acıyla gülümser...
Eylül: tamam... kendimi salmak yok... sen git işine bak...
Murat : iş adamı değilim ama bir iş adamıyla randevum var... oraya gidicem, sen de kendini toparla artık hadi.
Eylül: tamam haklısın...
Murat : doktor konusunu bir düşün...
Eylül: Selim işinde çok iyi ve ilgili bir doktor. Görüşlerimiz de aynı zaten...
Murat : evet, Selim iyi ama sadece sende gözü olduğu için o kadar ilgili.
Eylül: saçmaladın...
Murat : hayır, ciddiyim. Sadece sen bunu anlamayacak kadar körsün.Sen çok güzel bir kadınsın Duru...
Eylül: konuşmamanı söylemiştim.
Murat çıkınca Eylül yemeğini yer ve bebek odasına geçer. Kızının beşiğini sallar hafifçe...
Eylül: babanı özledin mi kızım? Ben de çok özledim... ama ararsam benim ağladığımı kesin anlar, yarın ararız olur mu? Ama ağlamam kesileli çok oldu, herhalde anlamaz... arayalım mı?
Eylül yeniden arar Serkan'ı...
Serkan: canım...
Eylül: Serkan... nasılsın?
Serkan: anneme geldim, Rüzgar burda ya, bir bakmaya geldim, yine çıkıcam şimdi.
Eylül : nasıl? İyi mi?
Serkan: keyfi yerinde... sevdim, şimdi çıkıyorum zaten
Eylül: işe mi gidiyorsun?
Serkan: hı hı... işe.
Eylül: tamam... kolay gelsin.
Serkan: sen nasılsın? Neden aradın?
Eylül: hiç... öylesine. Yağmur uyuyo. Ben de onu izliyorum.
Serkan: çok özledim be... bana resmini atsana...
Eylül : atarım. Dikkatli ol, aklım sende kalmasın
Serkan: kalmasın.
Eylül, Yağmur'un fotoğrafını çekip Serkan'a gönderir ve kızını izlemeye devam eder...
Murat randevusu için önemli bir iş adamıyla görüşme yapmak üzere lüks bir otelin restoranına gelir. Ama randevu saati geçmesine rağmen görüşeceği kişi hala gelmemişti. Etrafına bakındı. Yemek yiyip konuşan birkaç çift, tek başına bekleyen birkaç kişi haricinde kimse yoktu.
O müşterisini beklerken içeri Serkan girdiğinde şaşırmıştı. Benzetmiyordu, Serkan'dı. Serkan onu görmemiş, hızla içeri girmiş ve tek başına bekleyen bir kadının olduğu yere hızlı adımlarla yürüyerek onun masasına oturdu...
Murat : vay vay vay... Serkan bu... Duru çok yanlış bir adama güvenmiş meğer...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Genç Kurgu2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...