Serkan : rahatsız etmek mi? Canım benim, ne olursa olsun, işim sizden önemli değil. Aramalıydın...
Eylül: biliyorum... yine de...
Murat güler...
Murat : demek akşam eve tek başına döndün komiser... yani bu kadar çabuk gelebildiğine göre
Serkan: kimle gelecektim? Rüzgar vardı bir tek, yeniden anneme bırakıp buraya geldim hemen... ayrıca iki de bir gülüp duruyorsun, gözümden kaçmadı sanma. Ne çeviriyorsun bilmiyorum ama...
Murat : bu sefer hiçbirşey çevirmiyorum Serkan, inan bana... sen şanslı bir piçin tekisin... önce Beren, şimdi Eylül...
Serkan: sus! Kapa çeneni...
Murat : yine de elindekilerin kıymetini bilemiyorsun.
Serkan : ne demek bu şimdi?
Murat : dünkü restoranda o esmer hatunla yediğin naneleri diyorum Serkan...
Serkan : sen... nasıl?
Murat : ben de ordaydım. Senin aksine bir kadınla değil, obez bir iş adamıyla görüşmedeydim, normalde tam tersi beklenirdi dimi?
Serkan : ben...
Eylül: sen...
Serkan : Eylül bunu açıklayamam... şuan değil...
Murat yeniden güldü...
Eylül: sen de gülüp durmayı kes artık! Serkan bana neden yalan söylediğini bilmiyorum ama zorunda olmasan yapmazdın diye düşünüyorum. Sonra bana anlat tamam mı?
Serkan : sen... şüphelenmedin mi? Yani...
Eylül: hayır hayır... şüphelenmedim. Sadece bana işteyim dedin ama restorandaydın. Sadece bunu anlayamadım.
Serkan: anlatıcam... ama şimdi burda değil.
Eylül: tamam...
Eylül, Serkan'ın elini tuttuğunda Murat'ın gülüşü sönmüştü...
Murat : fotoğrafları gördün Eylül.
Eylül: Serkan beni aldatmaz. Açıklayamayacağı bir sebebi var belli ki, ama benim ona güvenim sonsuz. Beni ve Yağmur'u nasıl sevdiğini biliyorum, öyle seven bir insan aldatamaz...
Murat ağzını fermuarlar gibi yapar ve oturur...
Serkan da Eylül'ün elini sıkar ve ağzını sessizce "teşekkür ederim" diyerek oynatır. İkisi de birbirine gülümsemişti...
Önlerinden hızla, beyaz önlüklü bir kadın geçer...
Eda : Eylül, geldim canım. Yağmur nerde? Hemen test sonuçlarına da bakalım...
Eylül: çıktı mı?
Eda : gelirken laboratuvara sordurdum, çıkmış. Gelin odama geçelim.
Eylül, Serkanın elini tutarak odaya ilerler, Murat da peşlerinden gelmişti... Eda, Muratla ve Serkanla tanışır...
Eylül: eşim Serkan... eski eşim ve Yağmur'un biyolojik babası Murat...
Eda : memnun oldum.
Eda test sonuçlarını inceler...
Serkan : kızımın nesi var doktor hanım?
Eda kaşlarını çatar ve elindeki kağıtları Eylül'e de uzatır, Eylül okuyup ağlıyordu...
Eylül: yanlış değilmiş.... Yağmur gerçekten lösemi...
Eda : evet, ne yazık ki...
Eylül: Eda, ne öneriyorsun? Allahım o daha çok küçük. Kemoterapiyi kaldıramaz ki...
Eda : evet, Eylül bence şimdilik o ihtimali kenara bırakalım. Kemoterapi çok ağır olur onun için. İlik arayışlarına ve ilaç tedavisine başlayalım derim ben.
Eylül: tamam, hemen başlatırız işlemleri...
Eda : en hafif ilaçlarla başlarız, gidişata göre dozlarını ayarlarız...
Eylül: of Allahım...
Eda : ben sana ne kadar endişelenme desem de boş, annesin sen. Hem de bir doktor olarak durumun da farkındasın. Ama şöyle düşün, küçük çocukların direnci çok daha güçlü, sen de biliyorsun. Üstelik başındayız, bence Yağmur çabucak atlatıcak bunu...
Serkan : inşallah... ne gerekiyorsa yapalım.
Murat : yurtdışına çıkabiliriz, onu orda tedavi ettirebiliriz
Eda : buna hiç gerek yok Murat bey, burası tam teşekküllü bir hastane. Benim dışımda diğer onlologlarımız da çok iyi. Altından kalkabiliriz
Eylül: evet gerek yok Murat. Kızımı götürmek istemiyorum, burda kalsın..
Eda : sen emzirmeye devam et, anne sütü en iyi antibiyotiktir. Ve tabii birşeyi daha düşün isterim. Tabii bu durumda ne kadar doğru olur bilmiyorum ama...
Murat : nedir o?
Eda Serkan'a baktı...
Eda : Eylül, sen de biliyorsun ki, aynı anne babadan bir kardeş ile illik tutma olasılığı çok yüksek. Tabii yeniden evlenmişsin, bu işleri değiştirir ama aynı ebeveynlerden bir kardeş, çok olası bir donördür...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Teen Fiction2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...