Sevgili Maça Kızı 8 Ailesi,
Sizleri çok seviyorum...
Koskocaman sarılır ve öperim!
Yorumlarda görüşmek üzere... 🫠💛
♠️
Bir... İki... Üç...
Bora'nın bebeğinin kalp atışlarının sesi odayı doldururken, doktora göre belki de her şey yolunda gözüküyordu. O an, kalbimdeki odacığa yayılan endişeyi bir tek benim hissedebildiğimi daha iyi anlamıştım. Çünkü Bora'nın bebeği, kendisini kontrol eden doktora her şey yolundaymış gibi davranıyordu ama aslında hiçbir şeyin yolunda olduğu falan yoktu. O da aynı benim gibi, kendisini kontrol eden doktorla değil, artık doktor bile olmayan bambaşka bir doktorla bağ kurmuştu.
Gökhan'la.
Gökhan, vücuduna isabet etmiş şarapnel parçalarıyla beraber ameliyata alınmıştı ve ambulans helikopterde yapılan ilk müdahaleye göre yarası fazlasıyla ciddiydi. Ayrıca çok kan kaybettiği için kan nakli yapılması gerekiyordu ve doktorların, ameliyatın ne kadar süreceğini kestirmeleri çok zordu. Öyle söylemişlerdi.
Yirmi bir... Yirmi iki... Yirmi üç...
Doktor, ilk kontrolümde yaptırdığım testlerin sonuçlarıyla alakalı olumlu şeyler söylüyordu. Anladığım kadarıyla Bora'nın bebeği, maruz kaldığı dumandan etkilenmiş görünmüyordu. Ama yine de bu iyi olduğu anlamına gelmezdi çünkü onun da ağladığını anladım. Henüz gözlerini açmadığı bu dünyada yaşanan cehennemin, onu şimdiden inanılmaz bir şekilde ürküttüğünü, üzdüğünü... İçimdeki güvenli ve konforlu alanının sınırlarının aşılmak üzere olduğunu... Haklıydı, onu anlıyordum. Ama yapabileceğim herhangi bir şey var mıydı, ondan emin değildim. Maalesef ki, ölüm gerçeğiyle bu kadar erken tanışması, hepimiz için beklenmedikti.
Kırk bir, kırk iki, kırk üç...
Tarantula'nın nükleer silah formülünü alıp kaçacağını sanmış, o formülle beraber kendini de yok edeceğini asla aklıma getirememiştim. Vedalaşmanın, gerçek bir vedalaşma olduğunu asla düşünememiştim. Açıkçası öldüğünü kabul edip edemediğimi de bilmiyordum. Üzerime yapıştığını sandığım bir şaşkınlığa bürünmüştüm ve bundan nasıl kurtulacağım hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Kaç parçaya ayrılmıştı, parçaları kaç ayrı yere saçılmıştı, parçaları bile muhtemelen parçalanmıştı ve ben bunu düşündükçe aklımı kaçıracak gibi oluyordum.
Altmış bir, altmış iki, altmış üç...
Bora'nın birkaç adamı ve Selim, fabrika havaya uçtuktan sonra dumanlara doğru tedbirsizce ve korkusuzca koşmuşlar ve öteye savrulmuş Gökhan'a ulaşmışlardı. Benim yanımda kalan adamlardan biri ise, Tarantula'nın fabrikada olduğunu gördüklerini söylemişti. Gerçi bu olayların sırasını tam olarak hatırlayamıyordum ve adeta bir kaosun içinde sürükleniyordum. Gözlerimden durmaksızın yaşlar akıyordu ve ne ara üzerimden çıkardığımı bilmediğim gömlekle, ağzımı ve yüzümü kapatıyor, dumanı solumamak için elimden geleni yapıyordum.
Fakat yine de bir ara Tarantula'nın da içinde olduğu OCTO grubuna, "Tarantula öldü," yazmış ve Bora'yı arayarak olanları anlatmıştım.
Seksen bir, seksen iki, seksen üç...
Tüm OCTO, aynı fabrika gibi darmaduman olmuştu ama Sergio ile Annie, aynı zamanda da Çınar ve Beyza oldukları için, her ne kadar Tarantula'ya üzülseler de Gökhan için umutlu durmaya çalışıyorlardı. OCTO'nun kalan asil üyeleri ise onların bu durumunu gönülden anlamışlar ve arkadaşlarından desteklerini esirgememişlerdi. Ben ise bulabildiğim ilk fırsatta soluğu jinekologta almıştım çünkü eğer bunu yapmazsam, obsesyonun beni yutacağını düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...