28.Bölüm

885K 43.8K 71.7K
                                    

♠️

Sayılar hep hayatımı kurtarmıştı bugüne dek. Bana hayatı hesaplayarak yaşamanın mümkün olduğunu öğretmişti. Her şeyi saydığım için, benim takıntılı olduğumu düşünüyorlardı; alakası bile yoktu. Bilmek beni mutlu ediyordu. Etrafımda kaç tane ağaç olduğu, paketimde kaç tane sigara kaldığı, evde kaç tane domates olduğu bilgisi çoğu zaman benim hayatımı kurtarmıştı. İnsanların asla dikkat etmediği ve bu yüzden gündelik yaşamlarını aksatan şeyler, benim başıma gelmiyordu. Yengem, "Evde şeker vardır Naz, markete uğramayalım, çok yoruldum." derdi. Ona evde sekiz tane kesme şeker kaldığını söylediğimde, markete gitmeye karar verirdi. Böylece amcam ona "Ah be meleğim! Nasıl unutursun şekeri?" diye söylenmezdi. Yengem bana çok şey borçluydu; benim ona borçlu olduğum şeylerin yanında bir hiçti tabii bu!

Yengem ve amcam ne kadar istedilerse de bir çocuk sahibi olamamışlardı. İkisi de evlat boşluğunu benimle çok fazla ilgilenerek doldurmaya çalışmışlardı; bunu şimdi şimdi anlıyordum. Annem çalıştığı için, küçükken sürekli yengem bizde olur, benimle oyunlar oynardı. Ailemi kaybettiğimde, bana amcamla öyle bir sahip çıkmışlardı ki; her yabancı yengemi annem, amcamı da babam zannederdi. Ama onlar gururla yeğenleri olduğumu söylerlerdi. Ben Anıl'ın peşinden İstanbul'a gelerek, en büyük ihaneti onlara yapmış olduğumu hissederdim hep.

Hayatın planlarıma göre gitmeme ihtimali olduğunu amcamı kaybettiğimizde anlamıştım. Ne zaman beni çok özlediklerini ve Bodrum'a onları ziyarete gelmemi istediklerini söyleseler, bir bahane bulurdum. Her yolum Anıl'a çıkardı ve onları ihmal ederdim. Boş vakitlerimi Anıl'la değerlendirmek amcam ve yengemi görmekten daha önemliymiş gibi gelirdi. Yengem, amcamın vefat ettiğini söylemek için aradığında, hayatın gerçekten de çok kısa olduğunu anlamıştım. O günden sonra kendi kendime söz vermiştim; sevdiğim kimseyi bir daha üzmeyecektim. Ve herkesi üzmeye karar vermemin, -casinoya girmemin- üzerinden on dokuz gün geçmişti. Ve o gün anlamalıydım; kendime verdiğim sözlerin hiçbir önemi olamıyordu.

Matematiği seviyordum çünkü sağlamasını yapabiliyorduk; hayatı sevmiyordum çünkü sağlamasını yapamıyorduk.

Hayatımdaki sayılı bir avuç insanın her biri, öldüğümü düşündüklerinde çok üzüleceklerdi; ama yengem perişan olacaktı. On dokuz gün önce girdiğim o casinoda bir karar vermiş ve Anıl'ı yaşatmayı seçmiştim; yengemin de hayatını muhtemelen elinden almıştım. Ve daha da kötüsü, bunu aklıma yeni getiriyordum; bu kadar sorumsuz olmamalıydım. Aşk, bu olmamalıydı; bir şeyler çok yanlıştı. Ve kötünün kötüsü de vardı; asla pişman değildim.

Hayattaki tek varlığı olan 'eşini' kaybetmiş bir kadının elinden, öz kızı saydığı, eşinin ailesinden emanet bir çocuğu da aldığınızda; o kadının her şeyini almış olmaz mıydınız? Özür dilerim yengeciğim, eğer Anıl ölseydi, benim de her şeyim elimden gitmiş olurdu.

"Naz! Çok özledim bi'tanem sen nerelerdesin? Neden hiç aramıyorsun? Aradığımda açmıyorsun? Canıma kastın mı var kızım senin?" dedi yengem, telaşlı sesiyle. Sesinde buram buram özlem vardı; gözlerim dolmuştu.

"Yengeciğim... Özür dilerim." dedim, buruk bir tebessümle.

"Allah'tan Eren var! İyi olduğunu haber verdi sürekli. Çok üzerine gelmek istemedim, malum Anıl'ın başına gelenler... En iyi arkadaşın..." dedi yengem, sesine yerleştirdiği acıyla. Sadece "arkadaş" olmadığını çok iyi bildiğine emindim; ama ikimiz de bunu hiç dillendirmemiştik. Böylesi hep daha çok işime gelmişti.

"İyiyim yengeciğim, merak etme." dedim, ağladığımı belli etmemeye çalışarak.

"Nişanlanıyormuşsun... Hayır olsun inşallah? Şaka yapıyor halan bence. Veya sen ona şaka yapıyorsun!" dedi, muhtemelen merak ediyordu. Halam, elbette derhal yengemi aramış ve her şeyi anlatmıştı.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin