119.Bölüm

714K 33.2K 112K
                                    

Omzumda bir el hissettiğimde birden arkama döndüm.

Arkamda Bora vardı.

"Naz?" dedi Begüm, kendisine bakmamı ister gibi. Bakışlarımı usulca ona çevirdim fakat aklım arkamda kalmıştı. Yine arkamı döndüm. Bora kaybolmuştu. Yoktu. Bir görünüp bir kaybolarak beni delirtmeye çalışıyorsa, bunu kesinlikle başarıyordu. "Uyuyalım mı seninle?" diye sordu Begüm. Dikkatimi kendisinde tutmamı istediğini anlamış ve buruk bir şekilde gülümsemiştim.

"Benim," dedim, zorlukla konuşarak. "Biraz yürümem lazım."

Hızlıca salona ilerleyip koltuğun kenarındaki botlarımı giyerken, Begüm'ün, "Naz! Olmaz!" dediğini duymuştum.

Holly de telaşlanmış olsa gerek, "Ben de onunla çıkarım," demişti.

Antredeki montumu giydiğimde, Selim dışarı çıkmış ve telefonunu kulağına götürmüştü. Muhtemelen Bora'yı arıyordu. Uçakta diye iletişimi kopartacak değildi ve internet üzerinden ona ulaşmak mümkün olmalıydı. "Yalnız kalmak istiyorum Holly!" dedim, sertçe. "Tek başıma çıkacağım!" Bahçeye çıktığımda, arkamdan kimin ne dediğini önemsemedim.

Begüm'ün, "Naz, bari telefonunu yanına al!" diye bağırmasını da.

Sadece yürümek istiyordum.

Her şeyi unutuncaya kadar yürümek.

♠️

Bardan çıkarken bir gölge gördüm. Takip ediliyordum. Adımlarımı hızlandırdım. Peşimde kim ya da kimler varsa atlatacaktım. Hızlı adımlarım sokağın sonundaki parka doğru ilerlerken, bir gölge daha gördüm. Koşmaya başladım. Bir apartmanın otomatiğine basıldığını fark edince, sese doğru koştum. Apartmanın kapısı kapanmadan apartmana girdim ve hızlıca bodrum kata indim. Peşimdeki adam ya da adamlar da apartmana girdiler.

"Üst kata çık!" dedi bir ses. Bu erkek sesini tanıyordum ama nereden tanıdığımı bilmiyordum. Türkçe konuşuyordu. "Ben alt kata iniyorum!" dedi, aynı ses. Silahımı çıkarttım. Adamın adımları bana doğru yaklaşırken, merdivenin kenarındaki büyükçe, eski metal dolabın yanına saklandım. Silahımın kabzasıyla adamın başına vurduğumda, adam sersem adımlar atarak yalpaladı. "Bayan Adams!"

Kaşlarım çatılırken, "Beni nereden tanıyorsun?" diye sordum. Adamın yüzüne yayılan korku, bu soruya cevap veremeyeceğini gösteriyordu. "Kimsin sen?!"

"Selim ben!" dedi adam, kısık bir sesle. "İyi değilsin! Sarhoşsun!" Silahımı adama doğrulttum. Selim diye birisini tanımıyordum. "Benim! Selim!" dedi, korkuyla. "İndir silahını yenge!"

Yenge.

"Abi?" dedi bir ses. Silahımı adamdan çekmeden sese döndüm. Birkaç basamak yukarıda, merakla ve endişeyle silahımın namlusunun karşısındaki, bana yenge diyen Selim'e bakıyordu. 

Selim'e neden silah çekmiştim?

O da mı bana bir şey yapmıştı?

Ne yapmıştı?

"Ne yaptın bana?!" diye bağırdım, Selim'e dönerek. Dairelerden birinin kapısının açıldığını duydum. Polisi arayacaklardı. "Seninle işim bitmedi!" dedim, tükürür gibi. "Bana her ne yaptıysan sana ödeteceğim!" Silahımı belime koydum ve merdivenlere yöneldim. Merdivenlerdeki adam beni kolumdan tutmaya yeltendiği sırada bileğini çevirdim ve onu sertçe duvara yaslayıp, dizimi kasıklarına geçirdim. "Sakın!" dedim, öfkeyle. "Deneme bile!" Adamı, Selim'in yanına doğru ittirdiğimde duvara tutunmaya çalışmış ama beceremeden tepetaklak aşağıya yuvarlanmıştı.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin