"Asıl sen yapma." dedi, fısıldayarak. Bu sefer yalnızca nefesi değil, dudakları sağ kulağımın alt kısmına, boynuma değiyordu.
Kalbim, dev bir ateş topunun üzerini sarmıştı. Bu ateş topunu oluşturan erimiş hisler ve dürtüler, bazı zamanlarda, kalbimin içine doğru sızmıştı. Sızdığı bölgedeki her şey günden güne erimiş ve orada bir mağma odacığını oluşturmuştu. Zaman içinde, büyüyen ve şişmeye başlayan bu mağma odacığı, günün birinde, yeryüzüne doğru ilk bulduğu yerden büyük bir basınçla çıkmaya başlamış ve lav olarak sızmıştı. Lavlar, içimdeki tüm mantığı, yasakları, olmazları ısıtmış ve buharlaştırmıştı. Vücudumda bir yanardağ patlamıştı ve okyanusa doğru dökülüyordu. Bora'nın dudakları boynuma değdiğinde, ateş ve su birbirine karıştı.
Dudaklarını ısrarla boynumdan çekmiyordu. Onları öylece oraya sabitlemiş ve nefes alıp veriyordu. Bu, rahatsız edici derecede bir rahat hissetme haliydi. Bu his, nötrdü. Sıfırdı. Dengeydi. Olması gerekendi. Olağandı. Başlangıçtı. Sondu. Bu his her şeydi.
Neyi yapmamamdan bahsettiğini bilmiyordum. Şu an onun hissettiği hiçbir şeyle ilgilenmiyordum. Bir elimi ensesine götürdüm. Parmak uçlarım cayır cayır yanarken, onun teni bu yanma hissini azaltmıştı. İçimdeki yangını söndürecek tek şeyin dudakları olduğunu düşünüyor ve başka bir şey düşünemiyordum. Dudaklarını boynumda hissettikten yedi saniye sonra ensesine götürdüğüm elimle daha derin bir nefes verdi.
Kollarını dizlerimin arkasında ve sırtımda hissettiğimde kendimi havada bulmuştum. Gözlerini yeniden gözlerime değdirdiğinde, benim bakışlarım dudaklarına kaymıştı. Beni öpmesi gerekiyordu.
Öpmedi.
Başka bir odaya götürdü ve beni yatağa usulca bıraktı. Hiçbir tepki vermeden, ne yaptığını izliyordum. Odadan çıktı; yirmi yedi saniye sonra, bavulumu odaya getirdi. Jaluziyi açtı. Ve bana döndü.
"Hadi yine iyisin. Yatırmayacaktım seni odamda ama... Belki sabah pencereyi açar, derin derin nefes alırsın. Oksijen iyi gelir. Böylece sana sinirlenen bir insanla nasıl konuşulması gerektiğini daha iyi düşünürsün. Kafan açılır yani." dedi. Bakışları da, sesi de çok değişikti. Beni bıraktığı yatakta, dirseklerimden destek alarak doğruldum.
"Ne o? Yine kıyamadın mı?" diye sordum. Alaylı ses tonumun ve bakışlarımın onu çıldırtmasını umuyordum. Beni öpmekten neden vazgeçmişti? He, öpmeyi düşündüğünden çok eminsin yani Naz?
"Şansını zorlama." dedi, çok normal bir sesle. Fakat bu normal ses, Bora için anormal değil miydi? Okyanusa karışan lav içinde bir yerleri ısıtmış gibiydi. Sesine uyarıcı tonlamayı dahi ekleyemiyordu.
"Şansımı zorlamayı severim ben Bora." dedim. Yutkundu. Bunu beklemiyordu.
"Bence zorlamamalısın." dedi.
"Mesela en kötü n'olur?" dedim.
"En kötüsünü kimse bilemez." dedi.
"Beni de... Ablanı öldürdüğün gibi öldürür müsün?" diye sordum. Gözlerinin karasında hiçbir ifade yoktu şimdi.
"Bu soruyu bana sorduğuna pişman olduğunda, sakın özür dileme. O zaman bu kadar sakin kalmam çünkü." dedi. İstemsizce güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...