Geçmiş Hikaye*

540K 26.5K 72.2K
                                    

Kader ağlarını örerken, insanlar, hiçbir şeyin farkında olmadan yaşamaya devam ediyorlardı.

Bundan seneler evveldi.

Akbulut ve Şahindağ Aileleri, karanlık bir ortaklığa imza atmak üzereydi. Bu ortaklığı güçlendirmek için, Hüseyin Akbulut'un kızı Betül ile Hayri Şahindağ'ın oğlu Sadri'nin evlenmesine karar verilmişti. Başlangıçta, Hüseyin Akbulut'un buna pek gönlü yoktu fakat kardeşi Hakkı'nın gözünü hırs bürümüştü. Hakkı, ailenin tek kızını, yeğeni Betül'ü gözü kapalı bir şekilde, bu ortaklık uğruna harcamaya karar vermişti. Abisi Hüseyin'e ve yengesi Nagihan'a dökmediği dil kalmamış, Sadri ve Betül'ün zaten beraber büyüdüklerini öne sürmüş, kızlarının geleceği için bunun çok doğru bir adım olduğunu anlatıp durmuştu. Hüseyin Akbulut, en sonunda bu evliliğe razı gelirken, birçok insanın hayatının bu karardan etkileneceğinden habersizdi.

Betül'ün bu evliliğe karşı çıkacağı muhakkaktı fakat Sadri'nin bu evliliği kabul etmemesi, babası Hayri Şahindağ'ın beklemediği bir durumdu. Oğlunun Betül'e olan duygularını hep aşk diye yorumlamış ve zaten ortaklıktan ziyade, bu evlilik fikrini oğlu için ortaya atmıştı. Fakat Sadri, Betül'ün kendisine karşı herhangi bir şey hissetmediğini biliyordu ve onu zorlamak istemiyordu. Betül'ün tarafında olursa, bu evliliğe karşı gelirse, zamanla kendisini sevebileceğini düşünüyordu. Bu yüzden, Betül'le birlik olmuş ve ailelerini arkalarında bırakarak, bu zorundalıktan kaçmışlardı.

Hayat, onları İzmir'den Trabzon'a yolcu ederken, orada yaşanacaklar, bir devrin sonunu yazacaktı.

Betül ve Sadri, Akçaabat'ın bir köyüne sığınırken, kardeş oldukları yalanını söylemişlerdi. Sözde kan davasından kaçıyorlardı. Akbulut ve Şahindağ Aileleri'nin öfkesi geçene dek bu köyde kalacaklar ve belki de bir süre sonra, yeniden İzmir'e döneceklerdi. Sadri, bu geçen sürede, Betül'ün kendisine aşık olmasını diliyordu. Senelerdir birbirilerini tanıyorlardı fakat hiç bu kadar uzun vakit geçirmemişlerdi. Yaşananlar Betül için bir hayatta kalma savaşıyken, Sadri tüm bunlara tatlı bir macera gözüyle bakıyor ve aslında içten içe çok eğleniyordu.

Bir gün, Trabzon'un ileri gelen ailelerinden birisinin genç oğlu, köye sığınan iki kardeşin kapısını çaldığında, kader ördüğü ağa bir ilmek daha atmıştı.

Karabey Ailesi, Trabzon'un en zengin ailelerinden birisiydi. Reşat Karabey namuslu bir iş veren, sevgi dolu ve babacan bir adamdı. İnşaat işiyle uğraşıyordu. İki kızı, iki de oğlu vardı. Ahmet, Karabey Ailesi'nin ikinci çocuğu, en büyük oğluydu. Mühendislik Fakültesi'nde okuyordu. Babası Reşat Karabey'in ve annesi Gülsüm Karabey'in Ahmet ile ilgili kurdukları nice hayaller vardı. Ablası Fadime, babası ile annesinin ısrarına rağmen okumamış ve genç yaşta evlenmişti. Ahmet'in mühendis çıkmasını ve babasının işlerini devralmasını istiyorlardı. Hem Ahmet, diğer iki kardeşi Filiz ve Ali'ye de örnek oluyordu. Mükemmel bir evlattı ve bugüne dek ne annesini ne de babasını üzmüştü. Aslında, bir gün öyle bir üzecekti ki sanki geride kalan sütliman günlerin de acısını çıkaracaktı. Bunun henüz kimse farkında değildi. İzmir'den Karadeniz'e gelen fırtınanın getireceği felaket, tüm hayatları alt üst edecekti.

Bir gün, Ahmet, köye sığınan iki kardeşin kapısını çaldığında, kader ördüğü ağa bir ilmek daha atmıştı.

Ahmet Karabey ve Betül Akbulut, birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlardı.

Bu öyle bir aşktı ki, bir kez el ele tutuşacaklar ve ölürken bile birbirlerinin ellerini bırakamayacaklardı.

Betül, Sadri'ye rağmen, ilk andan beri, Ahmet'e dürüst bir şekilde yaklaşmıştı. Sadri ile kardeş olmadıklarını, babasının kim olduğunu, her türlü pis işlerin içinde bulunduğunu anlatmıştı. Ahmet, Betül'e öyle bir vurulmuştu ki bunu dert edinmemişti. Betül'le evlenmek istiyordu. Türkiye'de gidebilecekleri binlerce yer vardı fakat Betül, sanki ona gelmek için bu köye sığınmıştı ve bu kaderin bir işaretiydi. Ahmet kadere inanıyordu ve Betül için tüm dünyayı yakıp yıkıp yeniden var edecek kadar güçlü olduğunu hissediyordu.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin