8 Mart 2019, İstanbul
Seslerin susmasını seviyorum. Daha derinlere indikçe, sesler daha çok susuyor. Sessizliğin sesi dipte ve en dibe ulaşmak istiyorum. Bence Boğaz'ın serin dibi, nefesimin kesilmesi için en güzel yer. Karanlık. Bu karanlık bile benden aydınlık. Başımı suya batıran hayali bir el var. Bu sudan bir daha hiç çıkmamamı istiyor. Vicdanımın sesini ancak bu dip, bu karanlık, bu hayali el susturabiliyor.
"Arama kurtarma ekiplerini çağıracaktım!" diye bağırdı Gökhan. Yüzüme çarpan soğuğu kucaklarken, kafamı iki yana sallayıp saçlarımdan akan sulardan kurtuldum. Bir kez daha dalmak istiyordum. Hatta bu gece, bu sudan hiç çıkmamak. "Çık artık amına koyayım, kaç saat oldu!" diye bağırdı Gökhan. Kollarımı yana açıp sırt üstü denizin üzerine uzandım. "Abi çocuk gibisin! Ne halin varsa gör. Zatürre geçir, geber umurumda değil!"
Benim de umurumda değildi. Her martta denize atlayacağıma söz vermiştim. Verdiğim sözün hakkını da vermem gerek. İçimin soğuması için buz gibi denizde donarak gebermem gerekiyorsa, geberebilirim. Yıldızlara bakarak gebermek... Kötü bir fikir değil. Bu yat, buna şahitlik edebilir. Bu yat nelere şahitlik etmedi ki.
"Bora, insanlar bizi bekliyor!" diye bağırdı Gökhan. İnsanlardan sıkılmıştım. Gökhan'dan da. Denizden çıkarken, Selim'in bana uzattığı havluya baktım. Sinir bozucu derecede lacivert olan havluya kurulanmaktansa, ıslak kalmak daha cazipti. Bugün, dikkatimi dağıtan her şeyden kaçınmam gerek. Buna rağmen bu yatak odası, sanki dikkatimi yerle yeksan etmek için bir kurşun gibi hazırda bekliyor.
"Ben seni çok kıskandım. Oyundan da olsa, birisinin bana aitmiş gibi olmasını istedim. Bana ihanet etmişsin gibi geldi, hani sevgili olcaz demiştik ya... Özür dilerim, gerçekten. Kızma ama özür diledim diye. Saçmalamak istemiyorum ama içime başka biri kaçıyor her defasında."
"Benimle beraberken, 'Özür dilerim'i kelime dağarcığından kaldırman lazım. Böylece, özür dileyemeyeceğin için, enine boyuna ve sonrasını muhakkak düşünerek hareket edersin. Sonuç olarak özür dileyecek şeyler yapmamış olursun. Özür dilemene kızmıyorum, özür dileyecek şeyler yapma istiyorum sadece."
"Sen de yatma. Yani yapma."
"Ne yapmayayım?"
"Bana zarar veriyorsun. Canımı yakıyorsun. Beni denizde boğacaktın. Oysa sen okyanustun."
Küçücük bir kadındı ama okyanus kadar derin bir kalbi vardı. Ölmeden evvel. Son nefesini, okyanus diye nitelendirdiği adamın kollarında vermeden evvel. Okyanus kadar derin bir kalbi vardı ve ben o kalbi ondan söküp aldım. Kalbi ellerimde kaldı.
"Tamam. Yatmadan araştır ama. Yani biriyle yatmadan değil. Yarın akşam yatmadan araştır. Kimseyle de yatma tabii. Ama benimle yat şimdi. Üşüyorum çünkü ben, hasta oldum. Denizde boğuldum çünkü çok üşüdüm. Ohoooo çok soğuktu su... Ama sakın bir daha boğma, ölürüm."
Her gün ölüyorum ama hala hayattayım. Ellerimde atan kalbin sahibini arıyorum. Bu kalbe hala ihtiyacı var mı bilmiyorum. Eğer varsa, kalbini ona geri vermek istiyorum. Kalbinden, kendimi kazıyarak. Her gün ölüyorum ama onu son bir kez görmeden, ölmek istemiyorum.
Burada, bu odada, benimle beraber olduğunda, yaşadığını hissettiğini söyleyen kadından, özür dilemek istiyorum.
Onu öldürdüğüm için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...