45.Bölüm

1M 42.1K 80.2K
                                    

Derin bir nefes aldığımda, telefonumdan bir mesaj sesi duyuldu. Ekranın kararan ışığı Anıl sayesinde aydınlanmış ve önce Bora'nın kapkara gözleri, ardından benim bakışlarım kabak gibi meydanda olan mesaja çevrilmişti.

"Uyudun yine değil mi? Benim de sana uykuyu yasaklamam lazım o halde. Hele bir buluşalım da, seni asla uyutmayacağım güzelim."

Gözlerimi ekrandan çektiğimde Bora'ya baktım. Yüzü ifadesizleşmişti. Gözünü kırpmadan ekrana bakıyordu. Ya da bana gelen mesajı alenen okuyordu. Tabii tabii hiç rahatsız olmasındı, kendi alıp mesajlaşmak ister miydi? Bence istemez Naz. Ekranın kilidini açtım ve mesaj sayfasına girdim.

"Uyumadım ya."

"Bora uyandı da onunla konuşuyordum."

Bakışlarımı Bora'ya çevirdiğimde, o da ifadesiz kapkara gözlerini ekrandan çekerek bana yönlendirmişti.

"Duş aldım." dedim, amaçsızca. Durumu ne kadar normalleştirebilirsem o kadar iyiydi. Konuya çok normal bir yerden girdin zaten Naz, tebrikler. Telefon elimde, gözlerimi asla ekrana kaydırmadan Bora'ya bakıyordum. Gözlerini kıstı ve neden bu bilgiyi onunla paylaştığımı anlamak istercesine bana baktı.

"Sıhatler olsun." dedi.

"Sağ ol. Aslında ben akşamları duş almayı severim. Sabahları duş almak hiç bana göre değil." dedim. Arttırıyorum diyorsun Naz, o da olur. Ekrana Anıl'dan mesaj düşmesiyle, yeniden bakışlarımız telefona kaymıştı.

"Anladım peki. Ben rahatsız etmeyeyim seni."

"Görüşürüz."

"He bu arada Naz..."

"Boston'daki restorantı beğendin mi? Öyle her yere gitmezsin sen. Çok seçicisin yemek konusunda..."

"Burası için ne düşünüyorsunuz hanımefendi?"

"Ona cevap vermedin. :)"

Çünkü Naz da bilmiyor Anıl; ne zaman senin yanına geleceğini, geldiğinde neler olacağını... Neden zorluyorsun? Bırak bazı sorular cevapsız kalsın. Bakışlarımı yeniden Bora'ya çevirdim.

"Ne yapacağız bugün?" diye sordum. Sanki bir şeyler yapmak zorundaymışız gibi bir ifadeye sahiptim.

"Çalışmam lazım. İşler birikti." dedi. Sesi ve yüzü hâlâ ifadesizdi.

"Ama Trabzon'da olsaydık, çalışamayacaktın." dedim. Yeniden kısılan gözleriyle bana bakmaya devam etti. "Mesela beni bir kahvaltıya götürebilirsin. Evet evet olabilir." dedim, gülümseyerek.

"İyi. Gideriz." dedi, düz bir sesle.

"Bir şey diyeceğim." dedim. Sesime bulabildiğim en tatlı tonlamayı eklemiştim.

"Söyle." dedi. Benim aksime sesi dümdüzdü.

"Eğer çalışman gerekiyorsa çalış sen... Kahvaltıya gitmesek de olur. Benim de çalışmam lazım aslında, sen dediğinde hatırladım. Formüllerimi ihmal ettim çok uzun zamandır." dedim.

"Şu üzerine çalıştığın formüller." dedi, gülümseyerek. Başımı "Evet." anlamında salladım. "Hani sen onları kasaya koyacaktın... Sevim Hanım, eşyalarını yerleştirirken çalmış olmasın sakın?" dedi. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin