8 Mart 2001, Bodrum...
Rüzgar esiyordu. Ağaçların yaprakları tuhaf sesler çıkarıyordu. Deniz tuz kokuyordu. Köpükler kıyıya vuruyor, ben onları yakalayamadan geri kaçıyorlardı. Babamın sesini duydum. Beni çağırıyordu. Elini kurula Naz, baban denize sokma elini demişti, görmesin! Elimi montuma sildim.
"Efendim!" diye bağırdım. Bir yandan da yürümeye başlamıştım. "Efendim diyorum baba!" diye bağırdım. Cevap vermedi. "Geldim geldim!" diye bağırdım.
Babam, otelimizin bahçesindeki masaya içecek hazırlamıştı. Ayran vardı. Vişne suyu vardı. Su vardı. Bir de suya benzer içki vardı. Mangalı yakmıştı ama mangalın üzerine bir şey koymayı unutmuştu. Yemek yoktu. Babam beni aç bırakacaktı. Lokantadan söylersiniz Naz!
"Zeynep'e beni aç bıraktığını söyleyeceğim!" diye bağırdım içeriye.
Babamın gülme sesini duydum. Otelimizin bahçe kapısının önünde siyah bir araba durdu. Arabayı kullanan adam arabadan indi ve koşarak arka kapıyı açtı. Arka kapıdan iki tane adam indi. Biri otelimize baktı.
"Merhaba," dedi otelimize bakan adam, bahçeye girdiğinde. Arabayı kullanan adam bagajı açtı ve bagajdan torbalar çıkarttı. Onları diğer adama verdi.
"Baba! Misafir geldi!" diye bağırdım. Babam, elindeki salatayla bahçeye çıktı. Salata yiyecekmişsiniz Naz!
"Ohoo! Nerede kaldınız Ahmet Bey?!" dedi babam gülerek. Salatayı içecek masasına koydu. Ahmet Bey'in elini sıktı. "Nazlı'yla birbirimizi yiyecektik açlıktan."
Ahmet Bey güldü. Bana baktı. Arkasında duran adama baktı. "Kemal... Vallahi ellerinden öper etler," dedi gülerken.
"Etler el öpemez ki. İnsanlar el öper," dedim. Ahmet Bey bana baktı ve güldü. Babam da gülüyordu. Kemal de gülüyordu. Kızmıştım.
"E sen öp elimi, bayramlaşalım..." dedi Ahmet Bey. Ona çaktırmadan babama baktım. Babam gözlerini bir kez kapayarak öpmeme izin verdiğinde, Ahmet Bey'e yaklaştım ve elini öptüm. "İyi bayramlar prenses..." dedi Ahmet Bey. Elini ceketinin cebine soktu. Ceketinin cebinden mendil çıkarttı. "Bizim eski adetlerle yaşayın..." dedi.
Mendilin içinde para olduğunu biliyordum; önemli olan buydu. Mendil de adetler de umurumda değildi. Çok ayıp Naz, çok ayıp!
"Teşekkür ederim, sağ ol Ahmet Bey..." dedim. Babam güldü. Ahmet Bey'i içecek masasına oturttu. Kemal'in yanına gitti ve mangala yardım etti. Karnınız doyacakmış Naz! Arabayı kullanan adam ise arabanın etrafında yavaş yavaş tur atıyor ve devamlı etrafına bakıyordu. Sen neden adamı izliyosun Naz, ayıp. Önüne dön.
"Hanımını Mersin'e uğurladın demek..." dedi Ahmet Bey, babama. Ahmet Bey'e baktım. Babam yanıma oturmuş, bardaklara suya benzeyen içkiden koyuyordu. Kokusu kötü şeyin adına neden rakı dediklerini anlamıyordum. Bence adı içkili su olmalıydı.
"Öyle vallahi... Devremle Ziyaları da kattı yanlarına maaile. Kurban bayramını orada geçirdiler. Yarın okuldan izinli Zeynep. Ancak pazara dönerler. E Alaca tayfası İstanbul'da, benim kız kardeş orada yaşıyor ya... Ne iyi ettin geldin Ahmet, bayramlaştık," dedi babam.
"Bayramın ilk günü yoğundu," dedi Ahmet. Salataya çatalımı soktum. "İkinci gün de Betül topladı çoluğu çocuğu Avrupa seyahatine çıktılar, ben de senin gibi yalnız kaldım anlayacağın," diye devam etti. Babam yalnız değildi. Ben vardım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Kızı 8
General Fiction"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama bazen öpünce de geçmez," dedi. Buz kestim. ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR VE GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUN...